Bağrış seslerinle beraber bilincim yerine gelse de beni sersem eden koku tenime sinmişti "sessiz ol utku uyuyor kız " diye sitem etti ince bir ses biraz daha sersem şekilde durdum ve göz kapaklarımı araladım. bu alkımın sesiydi. " dün ne oldu. kocamı, seni elimden alan bu kadını yolarım yoksa anlat bana yunan tanrım" utkuydu bu aresin sabır dilenircesine nefes verdiğini işittim " utku kes sesini." diyerek gürledi. " sakin abi. bak bir şeyler getirdik oturalım yiyelim konuşalım. " buda boraydı. "ne yapabiliriz bir bakalım" eylül kahkaha atmaya başladı "komik olma bora. ne konuşacağız baban seni düşman belledi peşinde dur düşünelim bakalım ne yapabiliriz. bunu mu konuşacağız sen delirdin herhalde ares saçma sapan şeyler yapmayı kes babanla git konuş kızın hayatına son ver. olması gerektiği gibi." boğazım ateşle düğümlenmiş bir parçaydı sanki. gözlerimi sertçe kapattım. yutkunamadım içim acıyordu canım yanıyordu eski hatıraları şimdiye karışıyordu. keşke ölseydim diye düşündüm o an keşke hayatın bana bunu yapmaya hakkı var mıydı sahi neyle sınanıyordum ben. geçmişteki cehennem rüyalarıma girmişti ve ben el kanlı bir katilin kollarında uyumuştum. başım dönüyor midem boğazıma doğru çekiliyordu ellerimin titrediğini hissettiğim an tırnak batırdım avuç içlerime. "eylül. buraya başımı ağrıtmaya geldiysen çek git şuradan" diye söylendi tıslarcasına ares . bir kaç saniye sonra bir sessizlik oldu yerimde doğruldum utku aresin yakalarından tutmuştu , eylül kolklarını birbirine dolamış kaşları çatık bir şekilde beni süzüyordu, tam o an yanımda dikilip koca koca gözlerle beni inceleyen alkımı gördüm. bora boğazını temizledi kapının önünde elleri poşet dolu bir şekilde arese bakıyordum . ares utkunun ellerini yakasından itip bana döndü. " hadi çıkalım kız kendine gelsin." diyerek kapıya doğru ilerledi. alkım " yiyecek bir şeyler getirdik. bizimle gel sende " dediği an sırtı bana dönük olan ares bana döndü derin bir nefes aldı. " gel hadi sonuçta artık ikimizde kaçağız ve alacağım kararları sana da anlatmalıyım " kafamı sallayarak yataktan kalktığım an alkım koluma girip bana eşlik etti. amerikan tarzı mutfağın etrafına herkes doluştu alkım boradaki poşetleri alıp tezgaha koydu. ve kahvaltı hazırlamaya başladı. ares yerleştiği sandalyeye iyice yerleşip saçlarını ellerinin arasına alıp oynuyordu. aklımdaki o saçma saçlarına dokunma isteğiyle savaşırken bora konuşmaya başladı. " bak ares neden böyle bir şey yaptın bilmiyorum ama yanlış." bora bana döndü mavi gözleri yerime mıhlanmama sebep olmuştu. " aşkın çelik, faruk çeliğin kızı. bunu bilip nasıl böyle davrana biliyorsun aklım almıyor. sen demiyor muydun hem o itleri de itlerin yavrularını da yaşatmayacağım diye . sen ne yaptığının farkındasın değil mi ? " derin bir nefes alarak konuşmaya devam etti bora gözlerini bir an olsun aresten ayırmadan "sen onu kurtardın. bu kızın babasının kimin adamı olduğunu biliyorsun belki de bu kız da onlardan. senin bu zamana kadar mantıksız tek hareketini görmedim ama bu çok saçma ge " ares boranın lafını hiç te hoşlanmadığım bir ses tonuyla kesti. " canım istedi kurtardım lan ben size ne zaman hesap verdim "diye sessizce fısıldadı neredeyse onu hiç bu şekilde görmemiştim acaba hangisi onun öfkesiydi , kiniydi yada hangisi asıl siniriydi . alkım tabakları sakince masaya dizdi. " şiiitt" diyerek kaşlarıyla beni işaret etti. yeni uyanmıştım ve saçım başım dağınık bir şekilde boğaların kavgasını izliyordum büyük ihtimalle gözlerimde şişmişti ve masadaki herkes bana bakıyordu harika. ve bunlar katildiii. " kız yeni uyandı dün zor bir gün geçirmiş belli ki. germeyin kızı sakin sakin konuşun" utku ciddileşmiş bir şekilde kafasını salladı. eylül göz devirmekle yetindi masada gergin bir sessizlik oluştuğunda alkımda bir sandalye çekip yerini almıştı. ares derin bir nefes alıp yeni uyandığını belli eden erkeksi sesiyle "buraya gelirken sizi kimsenin takip etmediğinden eminsiniz dimi "dedi. kaşlarını çatarak sert yüz hattını daha da sertleştirmişti . bu hem bıraksalar saatlerce izlenilebilecek büyülü bir tablo gibiydi. keskin çene hatları gözlerinin rengi hafif çıkmaya başlamış sakalları, bir erkekte olabilecek en güzel burunu. hem de öyle kötüydü ki bu manzara o kadar kan kokuyordu ki o kadar çığlık vardı ki bir canavarın bu kadar güzel olabileceği aklıma gelmezdi. masallarda canavarlar hep kötü görünürlerdi. kızgındım. kırgındım. beni kandıran masallara çok kızgındım eğer bilseydim. bilseydim canavarın bu kadar büyülü olacağını dinlemezdim ki o masalları o zaman belki karşımdaki manzarayı normal karşılar üstünde durmazdım ama bu görüntü kalbimi kanatıyordu. "takip edilmediğimize eminim. bende dahil herkes çok tedbirliydi " diyerek yanıtladı onu bora. dudaklarını araladı ve tam bir şey söyleyecekken vaz geçercesine geri kapattı dudaklarını . bir şeyi söyleyip söylememek arasında kalmış gibiydi. ve karar vermiş olacak ki tabağındaki domatesleri yiyen arese "şimdi ne yapacağız" diye bir soru yönelttiğinde ares elindeki çatalı tabağa koydu ve geriye doğru yaslandı. " siz geri döneceksiniz yanımıza hiç gelmemiş nerede olduğumuzu bilmiyormuş gibi bizde burada bir süre daha kalırız sonrasına da sonra bakarız " diyerek rahat bir şekilde yanıtladı boranın sorusunu alkım kafasını salladı eylül tek kaşını kaldırıp kafasını iki yana sallıyorken birden bire bir çığlık sesi yükseldi. bu utkuydu ellerini beline yaslamış bir şekilde " sen elin kadınıyla aynı evde kalacaksın hem de bensiz öyle mi ares bey. " bir çığlık daha attığında. beyin hücrelerimin yarısının utku yüzünden öldüklerine yemin edebilirdim. kulaklarım artık duymuyordu. manyak mıydı bu çocuk. neden burada bir tane akıllı yoktu da hepsi deliydi yani neden. ben dahil herkes utkuyu öldürmek istercesine bakıyorduk . ares " utku seni siker siker çoğaltırım. ne bağırıyorsun kulağımın dibinde" hırladığında eylül sabır dilenircesine ellerini açıp kafasını yukarı kaldırdı. alkım gülmesini tutmaya çalışıyordu. bense neden burada olduğumu ve ne zaman karşıma aklı başında bir Allahın kulu çıkacağını sorguluyordum. boralar biraz daha oturup gittiğindeyse artık sadece ares ve ben kalmıştım. bu beni biraz geriyor ve terlememe sebep olurken arese doğru kafamı çevirdim. tekli koltuğa yığılmış , elinde kristal bir bardakta şarap vardı . gözünü bile kırpmadan bana bakıyordu. ürktüm. korktum. belki biraz heyecanlandım bilmiyorum. " insanları hep böyle süzer misin sen ? " dedi. çok kısık ama etkileyici bir sesle. kaşlarımı çattım " hayır " sesim çok soğuk çıkmıştı içimin aksine soğuk. tek kaşını kaldırdı. "o zaman bana özel bir durum bu. " dedi. sinir tepeme çıkmıştı ne sanıyordu bu kendini. sinirden yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum. bunu o da fark etmiş olacak ki dudağında sinsi bir sırıtış belirdi. gözlerimi kısıp önce sırıtışına sonra da gözlerine bakarak konuştum. " hayır sadece dalmışım her hareketime bir şey yükleme " diyerek tısladım emredici bir şekilde. yavaşça yerinden doğruldu dudaklarını dişleyerek beni baştan aşağı süzdüğü sırada bir kez daha bu canavarın büyüsüne ve güzelliğine lanet ettim. koltuktan kalkıp yavaş yavaş benim oturduğum koltuğa doğru gelmeye başladı. içimi bir korku sarmıştı belki bir ateşti bu içimdeki her seferinde alev alabilecek küllerdi korkum .bu adama karşı nasıl davranacağımı kestiremiyordum. küçük adımları önümde durdu kafamı kaldırıp da kehribarlarına bakmaktan bile çekiniyordum şu an. elini çeneme yerleştirip yüzümü yukarı ona doğru çevirdi. yaklaştı yaklaştı ve yaklaştı yaklaştıkça kokusu burnuma doluyor buda beni iliklerime kadar rahatsız ediyordu. " bana. emir. verme. " dedi dişlerini sıka sıka. kalbim korkudan göğüs kafesimdeki esaretine son vermek istercesine atıyordu. kaşlarını kaldırıp " anlaşıldı mı ?" dediğinde sadece kafamı sallayabilmiştim. her ne kadar dün ona sığınmış olsam da beni ölümden kurtarmış olsa da o bir katildi ve beni de öldüre bilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAK
Azionesadece koşuyordum... nefesim kesilir gibi oldu dinlenmem lazımdı. bir ara sokağa daldım yol ayrımında sola doğru koştum arkadaki adım sesleri çoğalmaya başlamıştı. daha da hızlandım ve karşılaştığım şeyle birden durdum. çıkmaz sokağa girmiştim. öyle...