XXI

163 24 11
                                    


günlerce o odada yara bere içinde jisung um ile beraber kalmıştık. kimse yaşıyormuyuz yoksa çoktan öldük mü diye bakmaya gelmememişti bile. dört duvar, ben ve jisung. günler önce dediğim gibi yanım da minho varken yara bere içinde olmam umurumda değildi.

günler sonra içeriye bizi söylenerek ve tekme savurarak döven kişi içeriye girdi. elin de iğne ile ve o iğrenç suratına takındığı piç gülüşü ile içeriye girmişti.

"vayy hala yaşıyor olmanız şaşırtıcı"

hayır şaşırtıcı değildi çünkü ben ruhumu bile bu adamı öldürmeden bu dünya dan gitmiyeceğimi ikna etmiştim. piç gülüşünü yüzünden silmiyerek jisung un yanına gitmiş ve iğneyi koluna batırmıştı ancak benim yanıma gelip iğneyi vurmak yerine jisung un yüzüne doğru konuşmaya başlamıştı.

"buradan asla kurtulamıyacaksnız ne yazık sizin için çok üzgünüm çocuklar. aaa yüzüne ne oldu senin çirkin olan suratın yara izleriyle daha kötü bir hale gelmiş"

jisung un dış görünüş konusunda çok hassas olduğunu bildiğim için hemen ayağıya kalkmış ve bağırmıştım.

"seni adi herif ne dediğini zanediyorsun!"

"büyüklere hiç saygın yok çocuk"

adamın üstüne doğru yürüyeceğim sırada jisung un oturmamı işaret etmesi ile geri oturmuştum. adam ise tekrar alaycı bir gülümeseme ile jisunga doğru konuşmuştu.

"baksana arkadaşın ne kadar da korumacı ama benim üstümde hiç bir sike yaramıyor. bak düşündüm de senin şu diğer arkadaşlarını da getirelim ne dersin. senin cesedini de onların önüne koyarız. ama olmaz ilk sıra değerli arkadaşın minho da"

alaycı gülümsemesi ile bu şekilde konuşurken jisung un burnu kanamaya başlamıştı. ben olayı idrak edememişken ise jisung un çığlığı ile beraber adam duvara doğru yapışmıştı. jisung adamı yukarıya doğru çıkarmış ve boynunu sıkmaya başlamıştı. gözleri ile adamı duvara fırlatmıştı. sesi duyan görevliler acele ile odaya girmişti ancak girmeleri ile jisung un onları bir toz gibi geri uçurması bir olmuştu.

açık kapıyı gören jisung elimi tutmuş ve koşmaya başlamıştı. dışarıda hala bir sürü görevli vardı fakat jisung öfkesi ve gücü ile onları yerle bir etmesi uzun sürmüyordu.

jisung ile aynı anda yere kapaklanmamız bir olmuştu arkamıza baktığımız da biraz önce bize hakaretler savuran adamdı. ağzında ki kanı yere tükürdü ve konuştu.

"seni biz yetiştirdik ahmak bizi yıkman o kadar kolay olmayacak ilk önce seni sonra diğer bütün sevdiklerinin kellesini koparacağım"

"sevdiklerim den önce beni öldürmeye bak sen orospu çocuğu"

"bu hiç zor olmıyacak han jisung"

adam jisung un üstüne doğru elinde ki kocaman olan bıçak ile yürümeye başlamıştı. ancak benim ayağım ile bıçağı vurmamla bir bıçak yere serilip gitmişti.

"ben kolay bir av değilim lee minho"

adam elini jisunga doğru çevirmiş ve jisungu duvara doğru fırlatmıştı. jisung un yanına gitmeye çalıştığım da ise aynı şeyi banada yapmıştı.

"ölüm saatiniz yaklaşıyor veletler"

jisungu tekrar kaldırıp duvara fırlatmıştı.

jisung ile gözlerimiz kesişti o an. hiç bir şey yapamamak bu yaşadıklarım dan daha ağır geliyordu. her şeye rağmen yaşamalıydım ölüme ulaşan o uçurum dan atlamıyacaktım bunu henüz karşımda ki orospu çocuğunu öldürmeden yapmıyacaktım. jisung un gözlerin den ve burnun dan kan aktığını fark ettim o an. bedenime buz kapladı tutuldum kaldım. sevdiğim adamın karşım da ölümle yüz yüze olması kalbime şiddetli bir ağrı sokuyordu.

sağdan duyduğumuz yüksek ses ile herkes o tarafa dönmüştü.

"ölüm saati 17:23 sayın kris wu insanlara zulüm ve yasa dışı deneyler yüzünden tutuklusun seni yaşatmıyacağımdan emin ol"

jin hyungdu bu arkasın da ki kişiler ise bizimkiler di. jin hyung bir melekti o geçekten bir melekti ölen abimin ruhu ona verilmiş gibiydi. polislerin hepsi ilk kris wu denen orospu cocuğunu sonra da görevlilerin hepsini çıkarmıştı. daha sonra ise yıllardır üstün de deney yapılan kişiler götürülmüştü. hepsinin suratın da özgürlüğüme kavuşuyorum adlı bir gülümse me vardı. peki jisung özgürlüğüne kavuşmuşmuydu? buradan kurtulacaktı belki ama hayat onun peşini bırakacakmıydı jisung da herkes gibi derin bir nefes alabilecekmiydi.

içeriye giren ambulansı görünce hemen ayağıya kalktım jisungu ambulansa bindirmişlerdi. bende günler sonra dışarıya çıkıyordum benim için o kadar büyük bir şey değildi ama jisung un mutluluğunu kalbim de hisediyordum.

bana kollarını açmış gelen arkadaşlarımı görünce bende kollarımı açmıştım. hyunjin bana sıkı sıkı sarılıp konuşmuştu.

"sonun da minho sonunda! jisungu ve seni sonunda kurtardık"


peki gerçekten kurtulmuşmuyduk. bence hayır çünkü hayat eğer seni acı çekmeyi mahkum bıraktıysa biz bundan kaçamazdık. şimdi sıra neydeydi? ölüm bize bir rüzgar esintisi gibi geliyormuydu? yoksa ondan önce rüzgar esmeden önce ki soğuğa mı mahkumduk. her şey bir soru işaretiydi. her şeyin anahtarı zamandı yaşayacak ve görecektik.





















































Strength | MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin