XXXIV

89 15 6
                                    


Bugün o gündü hep beraber annemlerin evinde akşam yemeği yiyecektik. Bütün aile toplanacaktık.
Ne kadar ailesi arası olsa bile kıyafetlerimi özenle seçip giydim. Sonrasında aynanın karşısında geçip kemerimi takmaya çalıştım ama belime saran kollar ile duraksadım.

"Benim sincabim ne yapıyormuş bakalım"

"İzin verirsen kemerimi takacağım sevgilim"

Minho kafasını iki yana sallayıp belimi daha fazla sıkmıştı bende en sonunda dayanamayıp minhoya doğru döndüm. Dönmem ile burunlarımız çarpıştı geri çekileceğim sırada minho burnunu burnuma sürtmeye başlamıştı.

"Ne yapıyorsun acaba minho"

"Sevgilime ilgi veriyorum hayatım"

Diyerek dudaklarını dudaklarıma deydirip geri çekilmiş ve kemerimi kendi elleriyle belime takmıştı. Geri çekileceği sırada yakasından tutup kendime çektim ve açık kalan gömleğin düşmesini ilikledim. Aşağıdan felix in beklemekten ağaç olduğuyla ilgili söylemlerini duyunca aşağıya indik.
Bütün eşyalarımızı aldıktan sonra arabaya binip eve doğru gitmeye başladık.
Kapının önüne gelince arabadan inip zili çaldım. Üstünde "yemek benim işim" yazan önlüğüyle annem açmıştı ilk önce sarılmış sonra önlüğün üstünde ki yazıya gülmeye başlamıştım. İçeriye doğru gelen changbin ise anneme dönüp konuşmuştu.

"Valla önlük bile doğru söylüyor Han teyzecim yemek sizin işiniz sizin o lezzetli kurabiyelerinizi bile özledim"

"Changbin oğlum belli sen çok acıkmışsın yiyeceğiz birazdan sakin ol"

Onlara güldükten sonra salona girdim abim ve Jin hyung yan yana oturmuş sohbet ediyordu.
Söylemedim belki ama abim ve Jin hyung nişanlanmıştı.

"Hadi yemekler soğumadan gelin"

Annemin seslenmesi ile başta changbin olmak üzere mutfağa doğru yürümeye başladık.
Masaya oturup annemin yemekleri servis etmesini beklerken iki sandalyenin boş olduğunu gördüm.
Bunlar chan ve seungminin sandalyeleriydi.
Sandalyeye bakıp en içten gülümsedikten sonra sohbetlerine katıldım.

Yemeği yedikten sonra salona geçip oturduk. Minho nun bana baktığını görünce bende ona baktım ne oldu dercesine.
Minho ayağıya kalkıp elini bana uzattı ben ise hâlâ ne oldu der gibi bakıyordum.
Evden çıkıp evin bahçesine doğru yürümeye başladık.

Gördüğüm manzara o kadar güzeldi ki. Bugüne kadar boktan manzaralar görmüştüm ama bu manzara bana ilaç gibi gelmişti.
Led lambalar ve fulya çiçekleriyle süslenmişti her yer. Minho beni süslerin ortasına çekti ve boğazını temizleyip önümde eğildi.
İşte bunu bende beklemiyordum.

"Sevgilim Han Jisung ayrılıklar, mesafeler ve bir cok şey daha gördük ama şimdi yanımdasın benimlesin. Artık eskisi gibi gözlerimi kapatıp gözlerini hayal etmeme gerek yok ben bunun asla gerek olmaması için bütün hayatımı sana adamak istiyorum. Solmuş bahçeme zaten bir sürü çiçek diktin şimdi ikimiz beraber çiçek dikelim istiyorum. Benimle evlenirmisin gökyüzündeki en güzel yıldızım"

Duygusal Han jisung durmamış göz yaşlarını akıtmaya başlamış ve başını sallamıştı. Minho ise ayağıya kalkıp nazikçe parmaklarıma fulya çiçeği deseni olan yüzükleri taktı ve sarıldı.

"Hey! Han jisung ağlamak yerine minho nun dudağına yapışsana"

Bizimkiler aynen bu şekilde bağırmıştı. Minho ise sarılmayı bırakıp bizimkilere dönmüş ve sinirli bir bakış atmaya çalışıp onlara doğru bağırmıştı.

"O Han Jisung değil Lee jisung!"

Orada öylece durmayıp dudaklarımı minhonunkiler ile buluşturdum.
Dudaklarımızın bugün birleştiği gibi bizim zaten hiç ayrılmayan kalplerimiz birleşmişti şimdi istesek de ayrılamazdık.


Strength | MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin