Kıyıdaki kulübe

109 77 31
                                    

"Abi?" diyebildi Ayaz sadece. Nasıl olabilirdi bu? Abisi...

"Biliyorum kaç yıl oldu kim bilir? Her yerde seni aradım. Şehir şehir. Sonunda buldum seni." dedi ve Ayaz'a sıkıca sarıldı.

Sarılmak...

Uzun zamandır tanımadığı bir duyguydu. Ancak çok güzeldi. Sevgi...

"İsmin neydi? Abi?" diye sorarken bile bu kelimeyi garipsedi. Herhangi bir aile üyesi ile temasa geçmeyeli ne kadar yıl olmuştu acaba?

"Adım Mert. Beni hatırlamadın mı? Ah, doğru nereden baksan bir on yıl rahat geçmiştir. Önemli değil seni buldum ya." dedi Mert. Ayaz da kalbinde bir yerlerde bir kıpırdanma hissetti. Çünkü artık çok yorulmuştu ve sığınacak, dertlerini anlatabileceği birini istiyordu. Güvenebileceği birini...

"Yıllardır neredeydin?" diye sordu meraklı bir ses tonu uydurmaya çalışarak. Mert, gözlerini devirdi ve şöyle dedi:

"Bir bilsen. O kadar çok şey yaşadım ki, hepsini anlatacağım. Gel... Gel, otur şöyle." Bir iskemle çekti. Ayaz oturdu. İskemlenin soğuk tahtaları bile ona rahat geliyordu artık. İki gün boyunca metal zeminde yatınca belinde bir uyuşma olduğunu farketti. 

"Nereden başlasam bilemem ki. Çünkü çok şeyler yaşandı. Hepsi seni bulmak içindi. Bir sürü olaylar atlattım." dedi Mert. Her halinden bir pişmanlık belirtisi anlaşılıyordu. Ayaz fazla irdelemedi. Çünkü anlatacakları daha önemliydi. Hem dış dünya ile ilgili bilgiler alabilirdi hem de ailesinden kalan son hatıralarını da tazeleyebilirdi.

"En baştan başla. Her şeyin."

"Madem öyle. Dinle o zaman."

Herkes Mert ve Ayaz'ın olduğu yere toplandı. Belli ki Mert bunları ilk defa anlatıyordu. Diğer kişiler de burada bulundukları sürece hep aynı şeyleri yaomış olacaklardı ki bu tekdüzelikten kurtulmak için etrafına toplanmış olmalılardı Mert'in.

                                                                                       ***

Öncelikle her şey senin doğum gününü kutlarken başladı. Annem ile sen beraber masanın başında bir şeyler ile uğraşırken babam ile ben de pasta almaya gitmiştik. Ardından şehrin göbeğinde patlama sesleri duyuldu. Babam hiçbir şey demeden kapıdan çıktı. Birkaç dakika sonra geri gelip hepimizi aşağıya doğru hareketlendirdi. Arabaya binip patlamanın zıttı yönde ilerliyorduk. Fakat etkisi çok hızlı yayıldı. Trafik sıkışıklığı da cabası. Ardından yürüyerek devam ettik. Birkaç gün boyunca güvenli yerlerde saklandık ailece. Uzun merdivenlerden ve karşılıklı binalardan atlayarak ancak ulaşılabilir bir yerdi burası. Annem, Murat ve sen gün boyu orada kaldınız. Babam ile ben de dışarı çıkıp gelişmeler hakkında bilgi topladık ve başka bizim gibi kişiler var mı baktık. Daha sonrasında şu C-Ta muhabbeti var bide. Değişik bir kan türü çıktı. Bunun yüzünden annemizi kaybettik. Onu bir tek ben görmüştüm. Son anını... Bize her zamanki gibi şefkatli bakışlarını. Bütün gece yas tutup ağladığımı hatırlıyorum. Babam da akşam gelince o da durumu hemen kavradı. Gece boyunca kimseden çıt çıkmadı. Senden küçük kardeşim bile. O bile nelerin olduğunu az çok hissedebiliyordu.

Sabahın ilk ışıklarında babam kaldı. Sadece ben çıktım dışarıya. Babam sen ve en küçük kardeşim olan Ferit ile ilgilenmek zorundaydı. Zaten firakımız da orada başladı.

Tarihi hatırlıyorum. 23 Haziran 2009. Fazla uzaklaşmış olmalıyım ki ormanlık bir alanda yürüyordum. Bazı sesler geliyordu ancak fazla ilişmedim.  Daha sonra ayak sesleri geldi. Koşma eylemi sonucu oluşan çalılıklardan çıkan hışırtıları dinledim bir yere saklanarak. Bunlar şimdiki çürümüş denilen yaratıkvari canavarlardı. Bilinçleri yerinde görünüyordu fakat kontrol başka birindeymiş gibiydi. Zorla hareket ediyorlardı. Ormanın açıklıklarında on- on beş kişilik bir gruptu burası. Büyük bir ateş yakmışlardı ve ayin benzeri bir kutsama yapıyorlardı. Görünmemek için ağacın arkasına geçtim ve sessizce izlemeye başladım.

Sessizliğin KeşmekeşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin