Saldırı

152 97 51
                                    

Bu da kimdi böyle? İri kıyım, saçları turuncu olan onun yaşlarında bir çocuktu. Ve şimdi arkasındaki iki kişi ile tartışıyordu. Ayaz'a sırtı dönüktü.

"Bakın size iyi şeyler getirebilirim. Gerçekten. Babaannemin bir dükkanı var. Oradan alabilirim. Gerçekten o Semih salağına mı vereceksin işi. Onun düzgün bir çevresi bile yok."

"Hadi.. mızmızlanmayı kes. Artık buradasın. Yeni çocuk ile beraber."

Arkasını döndü. Ayaz'a iğrenmeli bakışlarla baktı ve elini beline koyup durumu kabullenmiş gibi of çekti.

"İyi tamam. Ancak şunu söylüyorum. O Semih salağı o zımbırtıyı yapamazsa onu öldürmeyin. Kendim öldürmek istiyorum."

Adamlar tek kelime etmeden odadan çıktı.

Çocuk odaya baktı. Turuncu kafası havuç gibiydi. Komik duruyordu ancak biraz asabi olduğu kesindi. Ağzı çok laf yapıyordu. Ayaz, prensip olarak bu havuç kafaya fazla güvenilmeyeceğini aklının bir köşesine yazdı.

"Ee ismin ne senin?" dedi Ayaz dostane bir tavırla. Havuç kafa yüzünü ona döndü. Yüzü sanki balon gibi şişmişti sanki.

"İsmim Hayri. Hayri Falaz. Gerçekten şampiyonlar Ligi'nde bal ligine düştüm anasını satıyım. Burası da hiç çekilmez. Yemek saat kaçta?"

"Eee... Yedi gibi-"

"Yapma be. O ne ya. Ben yedide uyurum şimdi. Neyse artık alışacağım napalım."

Bu kadar rahat olmayı nasıl başarıyordu? Sanki bir haftalık tatile gitmiş de oradaki yazlık evinin içine bakıyormuş gibi bakıyordu eve. Duraksadı bir an. Burası kimsesizler yurduydu. Yani o da ailesini kaybetmiş biriydi. Ayaz, anlık olarak ona merhamet damarını celbetti.

"Şey aileni mi kaybettin?" dedi. Sonra ne kadar salakça bir soru sorduğunun farkına varıp derin bir utanç yaşadı. Hayri ona kısık gözlerle baktı. Üstünü bir süzdü şöyle.

"Bu soruyu bana değil de başkasına sorsan büyük ihtimalle eşek sudan gelinceye kadar dövülürdün. Dua et ki ben varım. Neyse soruna gelecek olursak. Ben onları kaybetmedim. Onlar beni kaybetti. Hıh."

"Nasıl yani?"

"Yani ben de istemezdim bütün tarlayı yakmak ama gaz kaçağının orada sigara içilmez diye kural mı var yani."

"Neee! Naptın sen!"

Bu Hayri, gerçekten bir deliydi. Gaz kaçağının olduğu yerde çakmak yakmak nedir ya?

"Yani ailen mi seni bıraktı buraya?" Diye sordu daha fazla bu saçmalığı kaldıramayacak olmasından mütevellit.

"Biraz öyle gibi. Neyse çok da önemli değil. Zaten bende sevmezdim pek onları."

Gerçekten deliydi. Bildiğin ailesini bırakıp gitmişti. Bu kadar kolay mıydı? Hayatta en sevdiğin kişilerin seni sevmemesi kadar kötü bir şey... Olası değildi. Tabii Hayrinin ailesi arasındaki meselelerinin iç yüzünü bilmiyordu. Çok da karışmak istemiyordu zaten. O yüzden fazla zorlamadı.

Odaya bir yatak daha getirildi. Beraberinde bir gardırop ve komodin. Oda Ayaz'ın ilk geldiğinde çok boş gibi gözükse de artık şimdi daha dolu görünüyordu.

İlk zamanlarında kasvet havası olsa da yavaş yavaş kasvet ortamı kalkamaya başlamıştı. Sanki bulutlu bir günde muntazam olan güneşin bütün heybetiyle ortaya çıkıp bulutları yavaş yavaş dağıtması gibiydi kasvet.

Hayri bütün gün boyunca kendi kendine konuştu. İnsan bu kadar konuşur muydu ya? O konuşuyordu. Hem de saçma şeyler hakkında. Bir o ilk geldiğinde 'Semih salağı' dediği birinden söz edip duruyordu. Aynı zamanda elinde o kadar şans varken bu fırsatı kaçırdığı için kendisine sövüp duruyordu. Ayaz en son dayanamayıp, "Bu kadar önemli olan ne? Hem şu Semih de kim?" diye soruverdi bir anda. Hayri yatağında başını ona çevirerek bön bön baktı Ayaz'ın yüzüne. Sonra yatağının üstünde oturur vaziyete geçti.

Sessizliğin KeşmekeşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin