Aklın dengesi

209 116 79
                                    

Aklı yerinde değildi. Birini öldürmüştü ve şimdi her yerde aranıyordu. Şimdi hep onu düşünüyordu. Anlık kendisine engel olamamıştı. Sanki duygularını o değilde başkası kontrol ediyormuş gibiydi ve... ve...Ah, bunun başka bir açıklaması yoktu. Herhalde yavaş yavaş kafayı yemeye başlamıştı. O anlar ilmek ilmek beynine nakşediliyordu sanki. Bütün akşam boyunca o ara sokakta kaldı. Soğukta kaldığı için sabahın ilk ışıklarında hapşırmaya ve öksürmeye başlamıştı.

Güneş, yeniden bir umut kaynağı gibi yükseliyor ve ayın bıraktığı karanlığa elveda dercesine bütün ışığını saçıyordu. Ayaz, olduğu yerden kalktı ve ara sokaktan sağına soluna bakındı. Kimseyi göremeyince hızlıca kaldırımdan yürümeye başladı. Polisler hala oradaydı galiba. Çünkü sesler gelmeye devam ediyordu ancak düne kıyasla bugün daha azdı. O tarafa bakmadan yürümeye devam etti. Aklındaki tek şey buradan hemen gitmekti.

Her adım attığında pişmanlığın derecesi artıyor, içinden keşke zamanı geri alabilsem de bunların hiçbirini yaşamasaydım, diyordu. Lakin iş işten geçmişti. Birini öldürmüştü. Bunun cezası çok ama çok ağırdı. Belki de müebbet... Bunu kafasında tuttukça bir ağrı sancılanıyor, sıcak havada olmasına rağmen içinde bir ürperme hissediyordu. Sanki aklını her an o boğuşma anındaki gibi kaybedip yanlış şeyler yapacağından korkuyordu. Neler olmuştu ona? Neden bu haldeydi? Aklında bol sorular, kilitsiz anahtarlar gibiydi. Hiçbir şeyin cevabı yoktu.

Uzun bir süre bu konuyu düşünmek istemiyordu. Sokağın sonuna kadar aklından tek kelime bile geçmedi.

İyi ki dönmemişim, dedi içinden. Dönemecin tam karşı kaldırımında iki adet polis bulunuyordu. Kahretsin. Şimdi ne yapacaktı. Başka çıkış ta yukarıdan vardı. Ki orası da zaten olay yerinin biraz ilerisi. Çok dikkat çekebilirdi. Beklemek... Tek çaresiydi. Eğer sessizce yanlarından geçecek olursa kesin onu durdurup sorguya çekerlerdi. Nedense beklemek hayatındaki en sıkıcı şeyler arasında iki üçteydi ve bu büyük bir sorun olabilirdi.

Sadece aklım, zihnim... Bir anlık bulanıktı. Ne yaptığımı bilmiyordum tamam mı? Böyle olmasını ben de istemedim. Ancak ancak ailem hakkında konuştu ve hakaretler yağdırdı. Ben de böyle olmasını istemedim. Anlıyor musun? Ben sadece... Sadece huzur istemiştim ve şimdi ne huzurum kaldı ne de bir özgürlüğüm. Dur biraz. Kendi kendime mi konuşuyorum. Gerçekten deliliğin sınırına ulaştım. Basım da çok ağrıyor.

Derin, zihninin derinliklerindeydi. Ayrıca da olacaklar hakkında da düşünüyordu. Şimdi ülkenin birçok yerinde kendisi için aramalar başlatılmış bile olabilirdi. Buradan gitse bile başka bir yerde yine başka polisler karşısına çıkacaktı. Bu sefer ne yapacaktı? Yine böyle oturup bekleyecek miydi? Hayır, beklemeyecekti. Eğer böyle yaparsa bir yerde kesin yakalanırdı ve sonu hiç iyi olmayan soğuk hücrelerde geçirebilirdi.

Başını binanın duvarından uzattı. Bir kişi kalmıştı. Peki ama diğeri nerede? Ya devriyeye çıktıysa. Ve gelirken onu görüp yakalarsa. Dehşet içinde bir sağına bir soluna baktı. Sanki her an bir yerden biri gelip ona bağıracak ve polisi arayıp ihbar edecekti.

Başını bir kez daha polisin olduğu yere çevirdi. Yine iki kişi olmuşlardı. Derin bir oh çekti ve rahatladı. Tekrar baktığında biri eliyle onu gösteriyordu. İkisi de ellerindeki çayı bırakıp oraya doğru yürümeye başladılar. Ayaz korku ve endişe içinde kalakaldı öyle. Ayak seslerini duyabiliyordu. Gelmişlerdi. Hemen yanıbaşındaki kaldırımda olmalılardı. Son bir çaresi kalmıştı.

Arkasına bile bakmadan ayaklarını yere vura vura koştu.

"Heyy," diye bağırdı polis ancak Ayaz durmadı koşmaya devam etti. Sanki arkasında iki adet dünya ağır sıklet boks şampiyonu varmış gibiydi. İkisi de büyük cüsseli ve iri yapılı adamlardı. Aslında bu iyiydi çünkü iri yapıları hızlarını yavaşlatıyordu. Bu da Ayaz için bir avantajdı.

Sessizliğin KeşmekeşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin