Yeniden

90 70 2
                                    

Ölmemişti.

Gökyüzünde, şeffaf bir zeminde yatıyordu. Uzun bir düşüş beklerken aniden yere kapaklanışı, sersemlemesine neden olmuştu.

Doğruldu ve çevresine baktı. Hala beyaz parsellerin göçüşü devam ediyordu. Buz gibi rüzgarlar estikçe kulağı tıkanıyor, terli vücudu bitap düşüyordu. Ayağa kalkacak takati kalmamıştı. Kalbi, son hızla çarpıyor, göz kapakları, kapanmak için çırpınıyordu. Yorgunluk ve şaşkınlık, Ayaz'ı değişik bir ruh haline sokmuştu.

Şimdi... Ne yapacaktım? Her şey bitti mi?

Bu düşünceler üzerine vücudu daha fazla dayanamadı. Mental olarak da çok yorgundu. Uyku, onun için tatlı bir şeker hükmündeydi. Gerisingeri o şeffaf zemine uzandı. Gözlerini kapattı. Ölümün kardeşi ile olan seansına başladı.

***

Tekrardan sedyedeydi. Kolunda serumla benzer şey hala takılıydı. Daha önce yattığından farklı bir odadaydı. Hiçbir yerini hissedemiyordu. Ne kolunu hareket ettirebiliyor ne de başka bir bölümünü. Yaşadıkları şeyler gerçek değil miydi? O kadar çok gerçekçi gelmişti ki. Sadece kafasını hareket ettirebiliyordu.

İçeriye biri girdi. Perdeyi araladı. Karanlık odada gözüne bir anda ışık huzmesi ilişince birkaç saniyeliğine hiçbir yeri göremedi. Ardından içeriye giren kişi Ayaz'ın yanına yanaştı. Kolunu kaldırdı ve serumu kontrol etti. Ayaz konuşmam için ağzını açtı. Fakat, " Hiç boşuna konuşup kendini yorma. Gerçeklikten yeni çıktın. Her tarafını felç olmuş gibi hissediyor olmalısın. Enerjini tüketme." diye bir cümle ile karşılaşınca ağzını kapattı ve çaresizce olanları izledi.

Biri daha girdi içeriye. Bu.. her şeyin başındaki adamdı. Kargaşa vücuduna neden olan profesör. Ayaz'ın damarlarında nefret aktığı aşikardı. Onun yüzünden olmuştu bunlar.

"Durumu nasıl?"

"Stabil, ancak gerçeklik zamanını kavrayamama gibi bir sorun var."

"Zamanla alışacaktır. Serum bitti mi? Görebiliyorum. İki saate yeni serumu hazırlayın."

İkisi birden odadan çıktı. Ayaz elini kaldırmak için yeltendi fakat başarısız oldu. Bunun üzerine göz ucuyla ayaklarına baktı. Yatağın uç kısmında küçük bir masa ve üzerinde bir adet pens ve birkaç tane klemp vardı. Ayaz klempi ilk başta gördüğünde makasın yamulmuş olduğunu zannetti.

Galiba her günü böyle geçecekti bundan sonra. Tıpkı bir kobay faresi gibi. Vahşice ve duygularına önem vermeksizin bütün her şey, deneniyordu üstünde.

Tekrardan eski günlerine dönmüştü. Barakada olduğu zamanlardaki (pardon, barakada olduğunu düşündüğü zamanlar) düşünceleri günyüzüne çıkmıştı. Sanki buraya geldiğinde Gamze, Hakan ve en önemlisi abisi ile tanıştığında bu tarz düşüncelerini mezara gömmüş, sadece bir tane gerçekliğe girip çıktığında, o mezara gömdüğü şeyler yeniden çıkagelmişti. Korku hissi, artık ona bir zarar veremiyordu. Tedirginleşmesine neden olmuyordu artık. Korku canavarını, elindeki kılıçla yerden yere vuruyordu sanki.

Bu duygusuz hâli, onu tükenmişlik sendromuna doğru itekliyordu. Bitmiş gibi hissediyordu. O son parselden aşağıya doğru adım attığında bitmesi gerekiyordu diye düşünüp duruyordu.

Fakat bitmemişti.

Bir şey olmuştu ve ölmemişti. Her ne kadar bunu o zaman çok istesede... O çaresizlikle bunu kabullenmişsede... Şunu anlamıştı Ayaz, yoğun bir düşünce silsilesinin ardından: Ölmek bazen en iyi tercih olabilir. Bunu, kırık aklının bir yerine monteledi ve madem kolunu bacağını kaldıramıyordu, o zaman uyumak için en doğru zamandı. Gerçeklikte yaşadığı şeylerin rüyasında karşısına tekrar gelmemesi umuduyla gözlerini yavaş yavaş kapattı.

Sessizliğin KeşmekeşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin