Beyaz önlüğe düşen bordo berenin hikayesiydi bizimki. Al bayraktan öğrenmiştik aşkı.
Doktor Yağmur vatan sevdalısı bir adamı sevmişti. Hayatı boyunca kalbinde yara eksik olmayan asi güzel gönlünü Yüzbaşı'ya teslim etmişti. Peri masalı değildi onlar...
Kaçık yazarınız geldi! Sizlerle biri acılı biri komik iki şey hakkında konuşmak istiyorum. Dinlerseniz mutlu olurum.
Öncelikle şu son 10 gündür verdiğimiz şehitler... Yüreklerimize düşen ateşler... Dağ gibi vatan evlatları... Önce peş peşe aldığımız 7askerin şehadet haberi sonra şehit olan polis memuru...😔 Hepsinin mekanı cennet olsun. Bugün onlar sayesinde burada rahat rahat bulunuyoruz. Size bir görsel bırakmak istiyorum. Görünce tüylerimi diken diken eden. Rahat uyuyun şehitlerim...😔🇹🇷
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Bu konuşmadan sonra biraz yüzünüzü güldüreyim. Geçen yolda bir tane kamuflajlı ve uzun namlulu silahını boynuna asmış bir adam gördüm. Çelik yelek filan üzerindeydi ve adam karizmanın tanımı gibiydi. Yanımda olan kankamın koluna yapışıp "Asker!" diye çığlık attım. Ve evet adam da dahil olmak üzer herkes bize daha doğrusu bana bakıyordu. Arkadaşım kolumdan tutup beni çekiştirirken asla istifimi bozmadım ve göz temasını devam ettirdim. Tabiri caizse bana mal mısın bakışı atıp gülümseyen adamı uzun uzun inceledim. Kumral ve yeşil gözlüydü. Ses etmedi bana. Deli sanmıştır herhalde. Sonradan öğrendim adam PÖH'müş. Rezillik! Neyse en azından artık bir askerle pardon PÖH ile anım var. Bu da böyleydi işte.
Ve evet bölüme geçmeden: Oy sınırı:40 Yorum sınırı:450
Elimdeki çay bardağını masaya indirdim. Babam yine tersinden kalkmış ve beni kum torbası ilan etmişti.
"Gitmeyeceksin dediysem gitmeyeceksin. Laf anla!" Gerçekten sabrım sınanıyordu. Benim ayağımda prangalar vardı da ben mi görmüyordum?
"Baba! Altı üstü birlikte kahvaltı yapacağız. Halka açık bir mekanda." Son kısma vurgu yaparak konuşmuştum. Imalarının yersiz olduğunu anlatırcasına.
"Gitmeyeceksin." Ne sanıyordu? Susacağımı mı?
"20 yaşındayım ben. Şu an seni ikna etmeye çalışıyorsam sadece sana duyduğum saygıdan. Izin almıyorum. Haber veriyorum." Sinirlenmişti. Bunu görmemek için kör olmak lazımdı.
"Yağmur başıma iş açma benim! Gitmeyeceksin! Bu kapıdan çıkarsan bir daha giremezsin!" Sinirlerim tepeme çıkmaya başlamıştı. Kendi evimde de huzur yoktu. Allah'tan Sıla'nın programı vardı da evde değildi.