ZAFER

6 1 0
                                    

Martın son günlerinde esen rüzgâr karabulutları dağılmış sonbahar yaprakları gibi bir araya toplamıştı. Bulutlar yer yüzünü tekrardan canlandırmak için yağıyor çıkan şimşekler gökyüzünü aydınlatıyordu. Yağmur sokakları temizliyor, karanlık sihrin kalıntılarını ortadan kaldırıyordu.
Felix üzerindeki mavi ipek sabahlığın önü bağlanmamıştı. Bedenindeki çeşitli yaralar kara büyülerden kalan izler savaş onun için dün gibi olduğundan hâlâ yeni gibi duruyordu.

Sessizce kapıyı araladı ve Lucas’nın uyuyan bedenini izledi bir süre. Yatağın kenarına yavaş adımlarla geldi ve oturdu. Lucas aşkının narin öpücüğü ile uyandı. Elini Felix’in yüzünde gezdirdi, saçlarının arasında dolaştırdı ve nazikçe kendisine doğru yaklaştırdı. Yatağından kolunu vücuduna destek alarak doğruldu ve Felix’i öptü.

“Günaydın Lucas.”

“Günaydın Felix’im”

Felix ayağa kalktı ve giysi dolabına yöneldi. Asılı olan elbiselerden seçerken bir yandan da Lucas ile konuşuyordu:

“Kahvaltı yapalım ve Torond’a gidelim, ya da orada mı yapsak? Görmem gereken, konuşmam gereken birçok kişi var.”

Felix’in heyecanı vücut hareketlerine de yansıyordu. Kıyafetleri çıkarıyordu ama havada süzülen kıyafetler sabit durmak yerine fazlaca hareket ediyordu. Felix neredeyse tüm kıyafetlerini dışarı çıkarmıştı. Lucas elini havada nazikçe savurdu. Kıyafetlerin hepsi dolaba yerleşmeye koyuldular. Düz siyah bir kazak ve geniş yeşil bir pantolon ise katlanarak yatağın üzerine yerleşti.

“Kahvaltımızı burada yapalım Felix. Benim evimde hazırladığımız gibi.”

Yataktan çıktı, terliklerini giydi ve hafif bir fısıldama ile konuştu.

Armarium!” içi görünmeyen bir beyaz çember belirdi. Lucas, içinden mavi bir kazak ile siyah pantolon çıkardı.

“Duş alacağım Felix’im bana katılmak ister misin?” dedi ve muzip bir gülümseme takındı. Felix duş aldığı söyleyince gülümsemesi kaybolsa da onu öptü ve banyoya alt kata indi.

Felix de seçilen kazağı ve pantolonu giydi. Alt kata indi ve mutfağa geçti. Dolaptan kahvaltılıkları çıkardı, kahve yaptı ve pencerenin önünde duran koltuğa oturdu. Kahvesini yudumlarken zihninde hâlâ savaşın anıları dolaşıyordu. Efendi Aaron, omuz omuza savaştığı büyücüleri ve arkadaşlarını düşünüyordu. Lucas’nın yanına oturması ile irkildi.

Lucas henüz ona hiçbir şey anlatamamıştı. Felix’in sağlığına kavuşması için birkaç gündür evden çıkmamışlardı.

“Nereye daldın Felix’im?” diye sordu Lucas. Cevabı biliyordu aslında ama olan bütün olaylara nasıl başlayacağını bilemediği için sormuştu yine de.

“Savaş! Neler oldu Lucas, yaptığım büyü yanlış mıydı, bozuldu mu?”

“Hayır bebeğim!” Lucas göğsünü nefes ile doldurdu ve derin bir nefesten sonra Felix’e döndü.

“Yaptığın büyüde sorun yoktu. Kara çemberi sonsuzluğa hapsettin ve ruhunu kilit olarak kullandın bu doğru. Efendi Aaron ölmeden önce Lotus’tan bahsetti. Ne olduğunu o zaman anlamamıştık. Sen gitmiştin ama zafer bizim olmuştu. Daha sonrasında kendimizi toparladıktan sonra Lotus’un ne olduğunu aramaya başladık. Lotus bin yılda bir açan bir çiçek oldduğunu ve ondan dilek dilenebildiğini öğrendik.”

Felix merakla dinliyordu. Lucas’nın anlattıkları ne kadar masalmış gibi gelse de hepsinin doğru olduğunu biliyordu.

“Sorun şu ki Lotustan dilek dilemenin neredeyse imkânsız olduğunu ve sonunun ölüm olduğunu söyledi Efendi Lerin.”

Felix ve Büyücüler KonseyiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin