4.2

6.3K 638 1.1K
                                    

Önümdeki kapıya bakarken derin bir nefes aldım. Chan Hyung' la konuşmuştuk ve Hyunjin' in dünkü telefon konuşmamı duyduğundan bahsetmişti bana. Psikologtan sıra dışı bir şekilde yoğun olan programımız yüzünden garip saatlerde randevu alabiliyordum. Bunlardan birine denk gelmiş olmalıydı.

Ona yalan söylemeyi hiç sevmediğim hâlde sürekli söylerken buluyordum kendimi. Bunun sorumlusu ben olmama rağmen suçlusu ikimizdik. Gerçeği söylersem çok etkilendiğimi düşünüp aramıza mesafe koymak ister diye dört dönmüştüm resmen korkudan. Chan' a da bundan bahsettiğimde, bugünden sonra söylememde pek bir sakınca olmadığını söylemişti. Dünle bugünün arasındaki farkın ne olduğunu sormuştum ancak bana cevap vermemişti. Çok ısrar ettiğimde Hyunjin' in söylemesinin daha doğru olduğunu söyleyerek Hyunjin' in kapısına kadar bırakmıştı beni. Bırakmıştı dediğim o da yan odada kalıyordu tabii...

Sonunda kapıyı hafifçe tıklattığımda içeriden bir ses duymayı beklemiştim, cevap gelmediğinde odada olup olmadığını sorguluyordum ki açılan kapının ardından güzel gözlerini gördüm. Her gördüğümde büyülenmem gerçekten garipti.

"Dönmüşsün."

Sesi birazcık soğuk geliyordu ve bu beni rahatsız etti. Hafifçe gülümserken amacım soğukluğunu kırmaktı.

"Geleyim mi?"

Normalde olsa sormadan girerdim ama çekinmiştim saçma bir şekilde. Ona yalan söylediğimi bildiği içindi sanırım. Suçlu hissediyordum.

Kafasını olumlu anlamda hafifçe sallayarak geri çekilmesiyle içeri adımladım. Odasının düzeni hemen hemen benimkiyle aynı olduğu için ortadaki yatağa ilerleyeceğim sırada pencerenin önünde gördüğüm tuvalle duraksadım.

Henüz sadece yüz hatları ve saçları çizilmiş olsa da resimdeki kişinin ben olduğumu anlamamak için kör olmam gerekiyordu. Alt dudağımı ısırırken hızlanan kalbime engel olamayarak ona doğru döndüm. Kapıya sırtını yaslamış,  kavuşturduğu kolları eşliğinde ilgiyle bana bakıyordu.

Gülümsemem her şeyden bağımsız bir şekilde yüzüme yerleşti. Neyi açıklamam gerektiğini bile kısa bir anlığına unuturken yanına doğru ilerleyip düşünmeden kollarımı boynuna doladım. O da kollarını çözerken belime sarmış ve bana sarılmıştı.

"Çok güzel..." diye mırıldandım burnumu boyun girintisine yaslayıp derin bir nefes çekerken. Resim mi yoksa kokusu mu karar veremiyordum güzel olanın ne olduğuna.

Başını hafifçe salladığını saçlarıma temas eden çenesinden anlamıştım. "Ben söylediğim gibi resim çiziyordum, sen neredeydin peki?"

Ciddiyetle sorduğu soru gerilmemi sağlarken aramıza çok az bir mesafe koyarak göz göze gelmemizi sağladı. Belimdeki elleri oradan çekilmemişti yine de ve bu bana biraz daha cesaret veriyordu. Çok kızmamıştı belki de. Yine de gözlerimi kaçırma isteğiyle doluydum ama duruşumu bozmadım ve gözlerine baktım.

Açıklamak için ağzımı açacağım sırada kaşları havaya kalktı ve ekledi. "Alışverişte olmadığını biliyorum."

Derin bir nefes alırken suçlulukla gözlerimi kaçırdım ve başımı olumlu anlamda salladım. "Değildim."

"Neredeydin peki?"

Alt dudağımı işkence çektirircesine dişlememe son verip tepkisinden ne kadar çekinsem de isteksizce mırıldandım. "Söyleyeceğim ama ara vermek falan istemeyeceksin, tamam mı?"

Bir yandan işaret parmağımı havada sallayarak ciddi bir sesle sorduğum soruyla kaşları çatıldı. "Niye ara vermek isteyeyim Felix?" diye şaşırarak eklemişti aynı zamanda.

edit | hyunlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin