Beklenen An
Yanıma gelen teknik ekip ve takım arkadaşlarım iyi olup olmadığımı soruyor ama ben onlara cevap veremiyordum. "Arkadaşlar, açılın biraz kız nefes alsın." Eda kaptanın konuşması ile beraber başımda ki kalabalık dağılmıştı. Elimi tutup destek vermeye çalışan kaptanın gözlerine baktım. Bu kadının enerjisi beni savunmasız bir kıza çeviriyor, hüngür hüngür ona sarılarak ağlamak istiyordum.
Dolan gözlerim ile kendimi toparlamaya çalışırken bana endişeli gözlerle bakan Melissa'yla karşılaştım. İçimden geçen korkuları biliyor ve beni sakinleştirmek ister gibi buruk bir gülümsemeyle bakıyordu. "İyi olacaksın." Dudakları arasından çıkan şeyle gülümsemeye çalıştım ama kahretsin, canım çok yanıyordu.
Beni sedyeye taşıyıp, ilk yardım için revire götürdüler. Diğerleri Dani'nin sözleri ile antrenmana devam etselerde, Ebrar ve Melissa ısrar edip yanıma gelmişti. Aynı zamanda Eda Kaptan ve Dani'de vardı.
Doktor bileğimi kontrol edip acıyan yerleri sorarken dokunduğu yerde ki acıyla bi anda inledim. "Ah!" Gözlerim dolmuş elimi tutan Ebrar'ın elini sıkıyordum. Başımın üstüne bir öpücük kondurmuştu Ebrar. Melissa ise kenarda bekliyor, bizi izliyordu. Gözlerinde ki üzüntüyü görebiliyordum.
"Çok şükür kırık yok ama yine de bir röntgen çektireceğiz. Burkulma ya da incinme olabilir." Dedi ve bileğimin üzerine buz torbasını yerleştirdi. Ağrım için krem de sürmüştü bölgeye. Durduramadığım göz yaşlarımla başımı arkaya yasladım. En iyi ihtimalle incinme dahi olsa en az iki hafta oynayamayacaktım.
Dani ve kaptan doktorun yanına gitmiş sorular sorarken ben tutamadığım göz yaşlarımla konuştum. "K-koç, özür dilerim. B-ben böyle olacağını bilseydim-" Yanıma yaklaşıp kaşlarını çatan Melissa sözümü bitirmeden konuşmaya başladı. "Saçmalama Ayperi! Senin bilerek yaptığın bir şey yok."
"E-evet ama bu hâlde takıma katkı sağlayamayacağım." Yanımıza gelen Dani yüzünde içime rahatlatacak bir tebessümle "İki haftalık bir süreç sadece bu, söz veriyoruz senin yerine herkes elinden geleni yapacak. Ayrıca ağlamak yerine çabuk iyileşmeye bak, sana sahada ihtiyacımız var." dedi. Eda kaptan da Dani'nin ki gibi bir konuşma yaparak içimi az da olsa rahatlatlattılar. İkisi antrenmana geri dönerken Ebrar ve Mile hâlâ buradaydı.
Göz yaşlarımı silen Ebrar gülümseyerek yüzüme baktı. "Zaten çirkindin iyice çirkinleştin ağlayınca." Ona kaşlarımı çatarak bakarken burnumu çektim. "Sümüklü seni. İstersen senin odaya gelebilirim bir kaç günlüğüne." Ona gerek olmadığını söyleyecekken benim yerime bunu Mile yaptı.
"Gerek yok, ben onunla fazlasıyla ilgilenirim zaten. Gözün arkada kalmasın." Dedi biraz huysuzca ve yalandan bir gülümsemeyle. Ebrar ilk başta gözlerime baktı onayımı bekleyip ve ardından sırıtarak Mile'ye döndü. "Peki öyleyse, bir sorun olursa bana haber vermeyi unutmayın. Kızım sana emanet Mile!" Ebrar alayla söylediği sözlerden sonra son kez bana göz kırparak odadan çıktı. Mile arkasından göz devirip kısık sesle bir şeyler söylendi. "Kızımmış." Doktorun da çıkmasıyla baş başa kalmıştık.
Yatağın boş kenarına oturdu ve gözlerini yüzüme çevirdi. "Daha dikkatli olmalısın. Ama bunu maçlara katılamam korkusuyla değilde kendini ve sağlığını düşünerek yapmalısın." Ardından gülümseyerek devam etti konuşmasına. "Ayrıca ağlayınca çirkin falan olmuyorsun gayet güzelsin, tabi sen yine de ağlama." Ebrar'ın biraz önce ki sözlerine gönderme yaparak konuşmuştu. İçten bir gülümsemeyle karşılık verdim. "Teşekkürler."
Bir kaç saniye gülüşümde gözlerini gezdirdi. "Ama gülerken daha da güzelsin, bence hep gülmen gerekiyor." Büyüyen gülümsemem ve kızaran yanaklarımla beraber gözlerimi kaçırdım. O da her utandığında yaptığı gibi elini ensesinde gezdirdi.
"Odamıza gidelim de dinlen biraz." Odamız...Sözlerini onaylayarak ayağa kalkmaya çalıştım ama beni durdurdu. "Sakın deneyim deme! İki gün boyunca ayağın yere değmeyecek." Kaşlarımı çatarak sordum. "O nasıl olacakmış?"
"Tam olarak şöyle..." Bi anda bacaklarımdan ve sırtımdan elini geçirerek beni kucağına aldı. Şaşkınlıkla yüzüne baktım. "Saçmalama! Şuraya kadar kendim gidebilirim. Ayrıca 1.90 boyum var Melissa, hafif olmadığımı biliyorum."
Sırıtarak gözlerime baktı. "Seni ilk taşıyışım değil." Dediği şeyle ağzım açık kalmış sinirle omzuna vurmuştum. Bu hareketimle daha da gülmüştü. Ben gözlerimi onun gülüşünden ayıramıyorken o beni tekerlekli sandalyenin üzerine bıraktı.
Biz sonunda odamıza gelmiştik ve dediği gibi ayağımın yere değmesine dahi izin vermemişti. Şimdi de beni yine tekerlekli sandalyeden kucağına almış yatağa bırakıyordu.
Tam bırakırken elinin kaymasıyla üzerime doğru düştü ve biz yüzlerimizin fazlasıyla yakın olduğu bir pozisyona geldik. İkimiz de şaşkınlıkla olduğumuz gibi kalmış hareket etmiyorduk. Onun nefesi benim, benim nefesim onun tenini okşuyor, kalbim göğsümden çıkmak istercesine atıyordu. Gözlerimin dudaklarına kayması ile yüzüne küçük bir gülümseme kondu ve o da gözlerini dudaklarımda gezdirdi. En sonunda ona dünden beri söylemek istediğim şeyleri söyledim.
"O gecenin hiçbir anından pişman değilim ve alkolün etkisinde de değildi-" Bugün ki ikinci lafımı bölüşüydü ama daha güzel bir şekilde, öperek.
.
VE EVEEET!
başlasın bakalım en sevdiğimiz sahneler
sonunda birbirine karşı koydukları mesafe azalıyor ama hâlâ çözmeleri gereken şeyler var
mesela Mile neden o sabah hiçbir şey söylemeden gitti?
hepsini öğrenicez yavaş yavaş
yorumları ve yıldızları unutmayalımm
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mi hada | melissa vargas
FanfictionKolunu yastıkla kafası arasına koymuştu, bu sayede bana azda olsa yüksekten bakıyordu. Diğer eliyle yüzüme düşen turuncu saç tellerimi kulağımın arkasına götürdü. Yüzüme parmak uçlarıyla sanki her an kırılmaya hazır bir cam parçasıymışım gibi nazikç...