İki ay sonra...
Changbin'den
Konuştuğumuz ikinci gecenin üstünden koskoca iki ay geçmişti. Bu sıkıcı yerde Jeongin'i düşünerek geçirdiğim iki ay. Birinin beni seveceğine ihtimal veremiyordum. Keza kendimi sevmeden başkasını sevebileceğime de.
Daha birkaç ay öncesinde ölümün kollarına sımsıkı tutunuyorken şu an o kollardan kurtulup gitmek istiyordum. Kendimi berbat hissediyordum, Jeongin'in yaptığı sadece bana yardım etmekti ama ben bunu yanlış yorumluyordum.
Beni seveceğini söylemiş olsa da arkadaş gibiydik. Hatta ben ona platonik gibiydim daha çok. Geceleri sohbet ediyorduk o kadar. Sonra o gidiyordu ve ben düşünüp duruyordum.
İntihar ettiğim günü düşünüyordum. O günkü korkusuzluğumdan eser kalmamıştı ama ben sadece zamanı geriye almayı diliyordum. Jeongin'le normal bir şekilde tanışıp birbirimizi sevebilmeyi istiyordum.
İntihar etmem yeterince manyakçaydı ama ölümden daha manyak bir şey oldu, aşık oldum.
İntihar etmek bu duygularla uğraşmaktan daha basitti benim için.
Duygularımı kabullenmeye başladığımdan beri nasıl davranmam gerektiğine emin olamıyordum. Aynı devam etmek istiyordum ama ona daldığımı fark ediyordum. Kendime gelmem lazımdı.
İkinci konuşarak geçirdiğimiz geceden sonraki gece Jeongin, her şeyi anlatmıştı. Arkadaşlarımla ne kadar saçma bir şekilde arkadaş olduğundan bahsetmişti. İkimiz de önceki gecenin konusunu hiç açmadık. Sanki o gece Jeongin, sandalyede sızıp kaldığında uykuya dalana kadar onu incelememiş gibi devam ettim. O da sanki o gün kriz geçirmemiş, sızana kadar içmemiş gibi devam etti. Aramızda olan sır gibi günlerden biriydi.
Jeongin, beni kendine bağladığı gibi arkadaşlarımı da kendine bağlamayı başarmıştı. Henüz ikisine de benim hakkımda hiçbir şey anlatmamıştı, güven kazanmaya çalışıyordu ama bunu hızlı yapması gerekiyordu çünkü çürüyordum. Ciddi anlamda bir ceset nasıl çürüyorsa ona tezat bir yavaşlıkta çürümeye başlamıştım. Bunun olmaya başladığını, Jeongin'in bir gün yüzümün bembeyaz olduğundan bahsetmesiyle anladım. Bir şeyim olup olmadığını sormuştu ve ben de Soul'la konuşmuştum. Sonuç olarak öğrenmiştim ki bedenim çürüdüğü gibi burada bulunan ruhum da çürüyordu.
Akşama doğru uyandığımda kolumun morarmaya yüz tuttuğunu fark ettim. Biraz acıyordu. Kaslarım eriyor gibi hissediyordum.
Bir saat sonra kapının açıldığını belirten ses geldi. Jeongin gelmiş olmalıydı. Tahminimde yanılmadım, o gelmişti. Bu aralar her buraya geldiğinde gülümsüyordu. Her şey bittiğinde Hyunjin ve Felix'e, Jeongin'i gülümsettikleri için teşekkür edecektim.
Bu seferki gülümsemesi öncekilerden farklıydı. Biraz da gergin duruyordu.
"Hoş geldin." diye mırıldandım ve bakışlarımı onun gözlerine çevirdiğimde "Hoş buldum." dedi. Bugünkü kombinini incelerken gördüğüm ojelerle şaşkınlıkla ona baktım.
"Oje sürmüşsün." dedim basitçe.
"Ah, evet. Güzel olmamışlar mı?"
"Hayır, güzeller. Sadece şu ana kadar ilk defa sürdüğünü gördüm."
"Aslında Felix sürdü. Bugün beni evine davet etti. Ruh hâlinin iyi olmadığından, Hyunjin'le biraz tartıştıklarını söyledi ve beni çağırdı. Ben de sadece yaptıklarına ayak uydurdum, morali düzelmiş gibiydi."
"Siktir!" diyerek oturduğum yerden ayaklandım. İkimizin evrenini ayıran o çizgiye olabildiğince yaklaştım. "Siktir! Gerçekten siktir! İntihar zamanı Jeongin. Kavga etmişler! Sırada sadece Felix'in ölümü kalıyor!" dememle Jeongin aydınlanmış gibiydi. Moralini alt üst etmek istememiştim, belli ki Felix ile çok eğlenmişlerdi ve benimle yapamayacağı çoğu şeyi onunla yapmıştı ama arkadaşımın ölmesiyle bunları tekrarlayamayacağının da bilincindeydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurtar Beni, Lütfen (JeongBin)
Fantasy[Tamamlanmıştır (×35)] "Unutmayın çocuklar, ayna kırılırsa oyun biter." yan çiftler: keesoul, hyunlix, chanmin ve minsung İyi okumalar,