12=intihar

66 14 91
                                    

Jeongin'den

İki ay geçmişti ve artık Changbin'in arkadaşlarıyla arkadaş sayılırdım. Boş vakitlerimizin çoğunu beraber geçiriyorduk. Şimdi de Felix'den dönüyordum. Hyunjin'le kavga ettiklerinden bahsetmişti. Geldiğimde gözleri kıpkırmızıydı, ben geldiğimde ağlamayı bırakmış olmalıydı. Tüm dikkatiyle beni inceledi bugün. Sanki suçluymuşum da sorgudaymışım gibi hissetmiştim biraz.

Önce film izlemeyi teklif etmişti. Film o kadar duygusal olmasa da Felix, ana karakterlerin kavga etmeye başlamasıyla ağlamaya başlamıştı. Onu öyle görünce panik olmuştum. Birileri nasıl teselli edilir bilmiyordum, beni kimse teselli etmemişti ki. Changbin dışında. Ben de Changbin'den öğrendiğim kadarıyla yaptım. Sakinleşmesini bekledim. Sonra da anlatmasını. Anlatmadı ama konuyu kapatmamızı istedi. Üstelemedim ben de.

Bana browni yapacağını söyleyerek ikimizi de mutfağa çekiştirmişti. Bir saatin sonunda elimizde sadece yanık browniler vardı. Felix, tekrar ağlayınca sorun olmadığını söyleyerek endişeyle mutfaktan çıkarmıştım onu. Brownileri de çöpe atmıştım tekrar görmesin diye. Bir süre beraber boş boş etrafı incelemiştik. Sonra birden kalkıp elinde birkaç ojeyle geri dönmüştü. Birbirimize oje sürmüştük. Bu sırada keyiflenmişti biraz. Havadan sudan ettiğimiz sohbet sonrası geç olduğu için kalkmıştım.

Changbin'e anlatmak için çok heyecanlıydım. Ona anlattığımda ise bana Felix'in intihar edeceğini söylemesiyle donup kalmıştım. Gerçeklikten soyutlandığımı hissederken ellerim titremeye başlamıştı.

Bir süre Changbin'in bana seslenmesiyle kendime gelmiş ve dediği gibi Hyunjin'e mesaj atmıştım. Mesajlar anında görüldü olurken Changbin'in tarif ettiği uçuruma gitmek için taksi çağırdım.

Yaklaşık yirmi dakikalık yoldan sonra parayı ödeyip hızlıca inmiştim. Gördüğüm tek beden ise Hyunjin'e aitti, yerde yatıyordu ve ağlıyordu. Sesleri duyduğundan olsa gerek bana dönmüş ve hızla ayaklanmaya çalışmıştı. Tökezlemiş olsa da tekrar hızlıca ayaklanmış ve taksi bulunduğumuz yerden ayrılırken üstüme doğru gelmişti. Geldiği gibi yakalarımı kavrayarak bağırmaya başlamıştı. Sarsılıyordum ama ne olduğunu algılayamıyordum bile.

"Öldü!" diyordu Hyunjin. "Atladı gitti. Senin yüzünden, her şey senin yüzünden! Onu sen öldürdün!"

Onu sen öldürdün Yang Jeongin.

Hayır, hayır ben yapmadım. Onu ben öldürmedim.

Geç kaldın Jeongin.

Hayır, hayır! Geç kalmadım, kurtaracağım Felix'i!

"Madem yerini biliyordun neden en baştan gelmedin!? Onu kurtarabilirdin!" diye sıralanan cümleler zihnime işlerken tozlu toprağa düştüğümü hissettim.

Ama kurtarmadın Jeongin.

Sırtım acısının ardından yüzümde yeni bir acı hissettim. Hyunjin, sinirini benden çıkarmak istercesine yumruk atıyordu. Sinirli nefesleri durulmazken ben hâlâ gerçekliği sorguluyordum.

Biliyordun ama kurtarmadın Jeongin.

Bir yumruk daha. "Seninle asla arkadaş olmamalıydık!" diye bağırdı bir kez daha. "Dedikleri gibi canavarın tekisin!"

Canavar.

Canavar değildim ben! Değildim işte!

Üstümdeki ağırlık kalkarken yüzümdeki sıcak sıvıyı yeni yeni hissediyordum. Orada öylece uzanırken son bir bağırış duydum.

"Seni bir daha gözüm görmesin Jeongin!"

Uzanmaya devam ettim. Kıpırdamadım, acıyı hissettim ama hareket edemedim. Yaşananları tekrar ve tekrar düşündüm.

Kurtar Beni, Lütfen (JeongBin)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin