14=kürkçü dükkânı

65 13 70
                                    

Hyunjin'den

"Anlamıyorsun!" dedim sinirle.

"Evet, anlamıyorum Hyunjin! Jeongin'i neden bu kadar kafaya taktığını anlamıyorum. Şu an neden kavga ettiğimizi de anlamıyorum."

"Felix, beni dinlemelisin." diye mırıldandım yalvarırcasına.

"Hayır, Hyunjin. Asıl sen beni dinle! İki aydır yaptığın kuruntuları bir kenara bırak artık. Changbin öldüğünden beri her yanımıza gelene şüphe duyuyorsun! Jeongin sence de samimi olduğunu bu iki ay içerisinde yeterince kanıtlamadı mı?"

Felix'in bağırmasıyla hayal kırıklığı ile ona baktım. Kaç yıllık ilişkimizi bir arkadaş için sarsıyordu. Saatlerdir bu konuyu tartışıyorduk. Pes etmek üzereydim, beni dinlemiyordu. Son kez kendimi açıklamak adına dudaklarımı araladım.

"Felix." dedim. "Jeongin'de yanlış bir şeyler var. Birden samimi olmamız sence de saçma değil mi? O tilkinin kafasında bir şeyler dönüyor. Ona sikik iki ay için güvenemezsin!"

"Öyle mi?" diye sordu kaşları havalanırken. "Ben ona güveniyorum Hyunjin. Hayatım boyunca senin gibi paranoyaklık yapmayacağım."

Sakin sesi tüylerimi ürpertirken o durmadı, konuşmasına devam etti.

"Senin dediğin gibiyse bile..." derken durakladı. "Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer belli. Bir sorunu olsaydı çoktan kürkçü dükkânına dönerdi."

Sonra çekip gitti. Kapıyı sertçe kapatırken evde beni bir başıma bıraktı. Beni nasıl paramparça edeceğini adı gibi biliyordu.

O gittikten birkaç dakika sonra kendimi yavaşça koltuğa bıraktım. Uyumak istiyordum. Uyumak ve her şeyi unutmak. Üstüme yorgunluk çökerken beni dinlendirebilecek bir şarkı açtım.

Koltukta yatar hâle gelirken gözüme yere devrilmiş sandalyedeki hırka çarptı. Öpüşürken sandalyeyi devirmiş olmalıydık. Sonrasında kavga etmeye başlamıştık. Felix'in hırkası sanldayenin üstünde asılıydı. Çoğu kıyafeti buradaydı zaten. Çoğunlukla beraber kalıyorduk.

Koltuğun kol kısmından elimi uzatarak yerdeki sandalyenin üstünde duran hırkasını aldım. Tekrar rahat bir pozisyon alırken hırkaya sarıldım.

İlk defa kavga etmiştik. Kavgaların nasıl olduğunu da sonuçlarını da bilmezdim. O yüzdendi ki şu an ne yapmam gerektiğini kestiremiyordum. Üstelemek onu da beni de daha çok hırslandırıyordu. Hiçbir şey yapamamak ise canımı yakıyordu. Sanırım akışına bırakmalıydım.

.

Kaç saattir uyuduğumu bilmiyordum ama müziğin sesini kısan bildirim sesleriyle uyandım. Mesaj atan kişinin Jeongin olmasıyla tekrar sinirlendiğimi hissederken okuduğum mesajlarla donup kalmıştım.

Jeongin
Hyunjin
Felix şu an Changbin'in intihar ettiği uçurumda olmalı
gelmen gerekiyor
(görüldü)

Mesajlara cevap bile vermeden hızla ayaklandım. Hırka yere düştü ama Felix'in düşmesine izin vermeyecektim.

Yürürsem yirmi, koşarsam on beş dakika bile sürmeyecek kadar yakın bir yerdi. Bahsettiği yeri biliyordum, Changbin de oradan atlamıştı. O gün de tıpkı bugün olduğu gibi uyuyordum ve mesaj gelmişti ama telefonum sessizde olduğu için mesajları okuduğumda çok geçti. O günden beri telefonun sesini kapatmıyordum.

Koştum, sadece koştum. Kötü anılara ev sahipliği yapan uçurumdan koşarak ayrıldığım gibi şimdi koşarak oraya gidiyordum. Nefes nefese kaldığımı hissediyordum ama durmadım. Felix, belki de nefes bile almıyordu.

Kurtar Beni, Lütfen (JeongBin)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin