13=üçüncü el

76 15 69
                                    

Soul'dan

Felix'in ölmüş ruhunu çoktandır hissediyordum. Öldüğünü anlamıştım. Sonra beklemediğim şekilde bulunduğum kısımda sarsıntılar hissettim. Ne olduğunu düşünürken aklıma Jeongin geldi. Aynayı kırmaya çalıştığı o gün geldi.

"Hayır." diye boşluğa doğru fısıldarken hızlıca Changbin'in yanına ilerliyordum.

"Steph!" diye seslendim duymasını umarak. Çok geçmeden geçtiğim sokaktaki mağazanın aynasının karşısında onu gördüm.

Durup "Bana bak." dedim. "Hangi rengi görüyorsun?"

Elini sallarken mavi pırıltılar saçıldı. Koyuydu.

"Koyu mavi, tehlike." dediği gibi onu orada bırakarak ilerlemeye devam ettim. Tehlike olduğu açıktı.

Changbin'in yere düşmüş ruhunu görünce hızlıca ona ilerledim. "Hey, Changbin... Ağlama." dedim. Neye ağladığını bile bilmiyordum.

Jeongin'e baktığımda onun da Changbin'den farkı olmadığını gördüm. Keeho da ona bir şeyler söylüyordu. Cidden aynanın yansıması gibi duruyorduk.

Uzun süreli bir sessizlik sürerken olayları tam olarak anlamak için konuşma ihtiyacı hissettim.

"Sanırım artık konuşmalıyız." dedim. Kimseden ses çıkmadı. "Unutmayın çocuklar, ayna kırılırsa oyun biter. Ne kadar kötü olursanız olun ayanyı kıramazsınız. Aynanın parçalanması, evrenlerin iletişimini koparır. Muhtemelen Changbin de iletişimin kesilmesiyle anında ölecektir."

"Neden sadece Changbin'in intihar ettiği güne dönmüyoruz?" diye sordu cılız sesiyle Jeongin. Derin bir nefes aldım ve açıklamaya başladım.

"Changbin'in intiharı zamanda planlanmış ve değiştirilemeyecek bir nokta olan ölüm. Yani Changbin'in intiharı gerçekleşmesi belli ve değiştirilemeyecek bir olaydı. Bunları konuşmuştuk. Hem ben, zaten Changbin'in ruhunu hapsetmiş durumdayım ve evrenler arası geçiş sadece ruh eşinin kokusuyla geçerli ama Changbin senin kokunu bilmiyor."

"Zamanda geriye gidersek ne olur?" diye sordu Changbin.

"Zamanda geri gitsek bile sen burada sıkışıp kalacaksın ve bu sefer de geçmişi değiştirmiş olacağız. Onun dışında da zamanın geri alınması anlık olduğu için zamanı geriye alırken senin, Jeongin'in kokusunu bilsen bile aynadan kendi evrenine dönmen imkânsız."

"Bunlar dışında başka ihtimal yok mu? Sonucun farklı olduğu?" diye sordu Steph.

"Diğer bir ihtimal de şöyle. Changbin'in intihar ettiği güne dönüp onu vazgeçirmeye çalışabiliriz ama bu, diğer tüm olayları değiştirir ve bunu yapmamız bir felaket senaryosuna dönüşür. Ruh eşini bulamayan ruhlarla oynuyorum sadece, istersem ölmelerine izin verebilirim ama ben, ruhları tutarak evrenler arası geçişini sağlıyorum. Bahsettiğim çiçekle."

"O çiçeği daha önce nasıl buldular?"

"Size yardım ettiğim şekilde onlara da yardım ettim. Çiçeğin yerini gösterdim ve çiçeği getirdiler. Senin de tarif ettiğim yeri bulman lazım."

"Anladım." dedi Jeongin.

"Felix'in ölümüyle benim ölümüm bağlantılı demiştin. Felix öldü, şimdi ne bok yemeyi düşünüyoruz?" dedi Changbin.

"Bağlantılı değilmiş Changbin, yanılmışım."

"Şaka mısın Soul!?" diye sinirle bağırdı Changbin. Güldü ama mutluluktan yakından uzaktan alakası yoktu.

Jeongin düşüncelere dalmıştı. Dizlerine kollarını sarmış, kollarına da kafasını yaslamıştı. Bizi dinliyordu.

"Size daha önce de söyledim! Şu an sadece riskli bir kumar oyunun ikinci elini oynadık. Henüz kartlar bitmiş değil, daha çok şansımız olacak." dememle sessizlik oldu.

Kurtar Beni, Lütfen (JeongBin)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin