24=kahve

69 14 171
                                    

2 gün sonra...

Jeongin'den

"Demek yine buradayız." diye mırıldandım etrafı kolaçan ederken. Gece çökmüş ve ay gökyüzündeki yerini almıştı. Mezarlığa gece gelmek, sabah gelmekten daha ürkütücü olsa da en iyi yolun bu olduğuna karar vermiştik.

Elimdeki fenerle önümdeki mezar taşlarını aydınlatırken Changbin'inkini arıyordum. Hyunjin ve Felix arkamdan geliyordu. Fısır fısır konuşup durdukları için onlara dönüp işaret parmağımı "Susun, geri zekalılar." dercesine dudağıma bastırıp kaşlarımı çattım. Anında sesleri kesilirken tuttukları ellerini daha da sıkılaştırdılar.

Adım adım ilerlerken aradığım mezar taşını bulunca gülümsedim ve arkamdaki bedenlere kafamla işaret ettim. Anlamazca bana bakarlarken ofladım ve elimle mezarı işaret ettim. İkisi de "Haa..." dercesine ağızlarını oynatmışlardı. Sonra da ikisi de dudaklarını birbirine bastırırken bilmiş bilmiş kafa sallayarak yumruk tokuşturdular sanki kendileri bulmuşçasına.

Onlara göz devirirken önüme döndüm ve geçenki gibi kürekle kazmaya başladım. İkisi de çok oyalanmadan bana yardım etti. Bir süre sonra tabutu çıkarmış ve açmıştık.

"N'apacağız? Çuvala koyalım demiştim size." diye fısıldasa da Hyunjin'i boş verip kenara koyduğum poşeti aldım. İçindeki kıyafetleri, gözlüğü, maskeyi ve şapkayı çıkarmış ve cesete giydirmiştim.

"Kaldırmama yardım eder misiniz?" diye fısıldadım. İkisi de yanıma gelip hafif çürümüş bedeni kaldırmama yardım etti. Bir tarafında Felix diğer tarafında ben duruyordum. Hyunjin de hızlıca eşyaları toplamış ve ışık tutmaya başlamıştı.

Hepimiz yavaş yavaş ilerlerken bizimkinden farklı bir ışık görünce hemen önümdeki mezarlığın kenarına oturdum ve diğerlerine de oturmasını söyledim.

"Ağlıyormuş gibi yapın." diye fısıldadım. Hepimiz numara yaparken bir adam gelmişti.

"Ne yapıyorsunuz bu saate?"

Hyunjin olayı hemen devraldı ve "Ne yani? Ölen sevdiklerimizi ziyaret etmek için de mi zaman belli?" derken sesli sesli ağlıyordu. Görevli adam utançla başını kaşırken "Kusura bakmayın beyefendi ama ben sadece görevi-" diyordu ki Hyunjin, adamın sözünü böldü.

"Hâlâ görev diyor! Bırakırsan ağlayacağız." dedi.

"Ah, ben üzgünüm. Başınız sağ olsun."

"Sağ olun beyefendi. İyi görevler size de." derken ağlamayı bırakmasıyla hızlıca ona dirsek attım ve bu, bağırıp tekrar ağlama numarası yapmasına sebep oldu. Adam kafasını iki yana sallarken ilerlemişti.

Adamın biraz uzaklaşmasıyla Felix, "Hadi, topuklayalım." deyince hepimiz ayaklandık. Hepimiz derken Changbin'i katmıyorum, ayaklanamıyordu tabii ki. Ayaklansaydı hepimiz altımıza sıçardık, orası ayrı.

Nöbetçiyi atlatmanın ardından mezarlıktan sonunda çıkabilmiştik. Yolda ilerlerken yol çok uzun gözükmüştü.

"Taksi mi tutsak?" diye sordum.

"Sence alır mı bizi?" dedi Felix.

"Neden olmasın?"

.

Evet, taksideydik. Hyunjin öne geçip otururken biz de Changbin'in bedenini ortamıza alarak oturmuştuk. İki tarafından da tutuyorduk ki düşmesin. Hyunjin, boş boş konuşurken şoför de ona eşlik ediyordu. İkisi bugünü bekliyormuşçasına hunharca sohbet ediyor ve asla susmuyorlardı. Şoför de muhtemelen gün boyu sıkıldığından olsa gerek başına gelen her türlü olayı anlatıyordu. Hyunjin de onun anlattığı her şeye kendince yorum yapıyordu. Bunu yapması şoförün dikkatinin bizde toplanmasını önlediği için işimize geliyordu.

Kurtar Beni, Lütfen (JeongBin)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin