18=renkler ve duygular

80 13 53
                                    

1 ay ve 3 hafta öncesi...

Soul'dan

Steph'i arıyordum. Nerede bulabileceğimi bilmiyordum ama zamanı tekrar bu kadar geri alması onu kötü etkilemiş olmalıydı. Herhangi bir yerde olabilirdi çünkü zamanı geriye aldığı ilk seferler gibi değildi. Yorgunluk onu her yere sürüklemiş olabilirdi.

Her ne kadar Steph'i arasam da onu bulunca ne yapabileceğim hakkında bir fikrim yoktu. Sonuçta farklı evrenlerdeydik, müdahele edemezdim. Steph'le konuştuğumuz yere baktığımda kenara savrulmuş bir şekilde görmüştüm onu. Nasıl uyandırabileceğimi düşünüyordum ama seslenmek ve aynaya vurmak dışında pek bir şansım yoktu.

"Steph!" diye seslendim birkaç kez ama uyanmadı. Uyanana kadar başında beklemeye karar vermiştim.

Saatler geçse de Steph'de hiçbir değişiklik yoktu. Yanına da gidemiyordum. Keşke öncesinde teklif ettiğinde aynadan çıksaydım. Tekrar seslendim, aynaya vurdum ama bir şey değişmedi. Şu an yapabileceğim tek şey beklemekti.

.

İkinci gün, hâlâ bir değişiklik yoktu. Buradan ayrılmamıştım. Gelen giden nadir oluyordu, Steph'i zaten göremiyorlardı. Ben de aynadaki yarığı kapattığımda gözükmüyordum. Bir sorun olmuyordu ama Steph de uyanmıyordu.

.

Üçüncü güne girmiştik. Güneş, bu izbe yere ışıklarını zar zor yetiştirirken Steph'in uyanmasını diliyordum. Sadece birkaç kere bunu yapmış olsa da bu kadar etkilenmesini beklemiyordum. Uyandığında da gücü yerinde olmayabilirdi. Onu tekrar zorlarsak da daha uzun süre muhtemelen baygın kalacaktı. Bunun olmasını istemiyordum.

Gözlerim yavaş yavaş kapanırken gördüğüm kıpırdanmayla hızlıca yerimden kalkmıştım.

"Steph!" diye tekrar seslendiğimde başını tutarken yüzünü buruşturmuş beden, bana döndü. Kısık gözleri ışığa alışmak adına tekrar kapandı. Sonra ışığın az olmasıyla tekrar araladı gözlerini.

"Soul?" diye sormuştu ne olduğunu anlamak ister gibi.

"Ah," dedim. "Abartılacak bir şey yok. Alt tarafı birkaç gündür baygınsın."

"Birkaç gün mü?"

"Evet, üçüncü günde gözlerini açtın ve ben seni beklemek için Changbin ve Jeongin'in yanına hiç uğramadım. Kendini iyi hissettiğinde söyle, onlara da bir açıklama yapmalıyız. Bir yoklamak da lazım, üç gündür ne yaptıklarını bilmiyorum."

"Tamam ama biraz dursam olur mu? Başım dönüyormuş gibi hissediyorum."

"Tamam ve ışınlanmaya çalışma sakın."

"Neden?"

"Zaten şu an zamanı geriye alman bile çok zor. Işınlanman daha da kötü yapar seni."

"Pekâlâ. O zaman yürüyelim mi?"

"Diğer aynada buluşuruz." diyerek kaybolmuş ve bir sonraki aynaya ilerlemiştim. Vardığımda Keeho'nun nerede olduğunu görmek adına etrafa bakındım. Birkaç saniye ardından Keeho, köşeyi dönmüştü. Böylece tekrar karşılaşmıştık.

Sonunda aynanın karşısına geldiğinde gülerek "Şu an kendine baksaydın kesinlikle..." demiş ve rengi hatırlamak adına duraksamıştım. Keeho, eskiden gördüğü renklerin ve duyguların ilişkilerini anlatmıştı. "Parıltılar sarı olurdu, yanılıyor muyum?"

"Sarı, yorgunluk demek Soul. Sarı ışıkla aydınlanan bir oda seni yorgun hissettirmeye yeter."

Hatırladığım anılarla gülümsedim. O da hatırlamış olsa gerek gülümsememe eşlik etti. "Demek dersler yeterince kalıcı olmuş. Peki..." diye mırıldandı ve benim gibi durakladı. "Sana baktığımda ne görürdüm?"

Kurtar Beni, Lütfen (JeongBin)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin