İki Sofra Tek Kadeh

1.3K 142 32
                                    


LEYLA

Nefret ediyordum. İliğimle kemiğimle her şeyimle ondan nefret ediyordum. Tireyen ellerimle anahtarı kilitte zor çevirebildim. Kapı açıldığı an kendimi içeriye attım ve dizlerimin üzerine tıpkı yıllar önce olduğu gibi düştüm.
Dönmüştü.
Gözyaşlarım çenemden süzülüyordu. On beş yaşındaki Leyla gibi acıdan değil, öfkeden ağlıyordum. Ellerimin tersiyle gözyaşlarımı yüzümden hınçla sildim. Tek damlama layık değildi. Buradan defolup gidecektim. Onun olduğu yerde bırak kalmayı havasını solumaya dahi tahammülüm yoktu. Aklıma yıllar önce mahkemede olanlar düştüğünde sinirle dişlerimi sıktım. Mahkeme salonunun kapısından içeri girememiştim ama Ali'yi duymak istemiştim. Abimi neden kıydığını öğrenmek için gizli gizli oralarda beklemiştim. Mübaşir yalvarmalarım sonucunda kapıyı aralık bırakmıştı. Onu elleri kelepçeli gördüğümde yağmurun altındaki hali gözüme düşmüştü. Sonra da çok seviyorum diye kasabayı gidip getirdiği elma şekerlerini hatırlamıştım.

Tüm köy o gece onun ipini kesmişken ben neden diye sormuştum. Ali neden bunu kardeşim dediğine yapmıştı. Hakimin sesini ve ne sorduğunu hiç hatırlamıyorum ama Ali'nin verdiği cevap dün gibi aklımdaydı. Başını hiç eğmemişti. Ayağa kalkıp "Ortak bir tarlamız var. Ben onu satıp köyden taşınmak istiyordum. Vural ise buna karşı çıkıyordu. O gece konuşmak için buluştuk. Anlaşamadık. Kavga çıktı aramızda. O bana saldırınca kendimi korumak istedim. Rahmetli babamın silahı belimdeydi, onunla vurdum onu."demişti. Kelimesi kelimesine aklımdaydı dedikleri. Abimi mal için öldürmüş, beni kimsesiz bırakmıştı. Onun yüzünden üç yılımı çocuk esirgemede geçirmiştim. Oysa Ali annemin tarhanasından içmiş, babamın ekmeğinden yemiş, abime yoldaşlık etmişti.

Sonrası yoktu bende. Devamını dinlememiş, kaçmıştım. O andan sonra da içimde tükenmeyen bir nefret döngüsü başlamıştı. Bir daha asla elma şekeri yememiştim. Kimseye bütünüyle güvenememiş, hep bir hata aramıştım.

Derin bir nefes çekip sakinleşmeye çalıştım. Biran önce toparlanıp İstanbul'a dönmeliydim. Muhtar da evin alıcısıda umurumda değildi. Ayaklarımın üzerine kalkmıştım ki arkamdan "Leyla."diyen sesini işittim. Bir kova buz dolu su başımdan aşağı döküldü sanki. Adımı ağzından duymak küfür gibi geldi. Midem bulandı. Omuzlarımı yeniden bir titreme sardı.

Ayaklarım bana ihanet etti ve ona döndüm. Kapımın az ilerisinde dikiliyordu. Kara gözlerinde hiç duygu yoktu. Ne bir pişmanlık ne de bir öfke hakimdi. Çehresi ise bomboştu. Duvara bakar gibi bakıyordu yüzüme. Bir katil gibi dedi zihnim. Abimden sonra belki de hedefi bendim.

Onun boşluğuna inat benim harıl harıl yanan kalbimin yüzüme de yansıdığına emindim. Demir kapıma rüzgarın etkisiyle çarpan anahtarlığımın sesinden başka hiç ses yoktu. Onun bir daha sesini duymak istemiyordum. Kapıma asıldığım gibi örtmek için atıldım ama o elini yüzeye yaslayarak buna engel oldu.

"Söyleyeceklerim var."

Sesi de yüzü kadar boş ve tekdüzeydi. "Defol git kapımdan!"diye bağırdım ve yeniden örtmek için kapıya abandım ama bana mısın demedi. Kapıdan elini çekmeden örtebileceğim meçhuldü. "Ne istiyorsun be ne?"diye bağırarak kapıyı bırakıp bir adımla dışarıya çıkıp karşısına dikildim. Aramızda tek adım varla yok arasındaydı. Yirmi santimden fazla boy farkı olduğundan başımı geriye kaldırdım. "Söyle!"dedim elimi kaldırarak. Biran yine vuracağım sandı herhalde afallar gibi oldu.  Yüzüne bakmıyor olsaydım o kısacık geçişi yakalayamazdım. Hemen ardından yine mimiksiz haline geri döndü.

Bir durdu önce. Sonra da "Burada olduğunu bilmiyordum. Amacım seni rahatsız etmek değil."dedi. Onun ruhsuzluğu beni çileden çıkarıyordu. Böyle tepkisiz böyle küstah ben olmalıydım.

KALP YARASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin