Bölüm 47:"Aslan."

917 54 18
                                    

   

.....
Düşündükçe kendime gelemiyordum. Ağır bir çıkmazdaydım. Aslında kurtulurum derken en ağır şekilde köşeye sıkışıyordum. Tüm hayatımla ilgili her şeyi biliyormuş. Ben aşkından sanırken o ailemden aldığı emirler yüzünden her şeyimi biliyormuş. Tüm her şeyimi kaybettim sanırken, o ailemden bir parçayı tutuyormuş. Leynâ. Ona ulaşmam bir kez daha zorlaşmıştı. Ona ulaşmam için tek çare Ammar ile anlaşmaktı. Evet, başarmıştı. Yeniden beni ikilemde bıraktı. Fakat bu kez değil. Kendi arzu ve istekleri için susarken bu kez acı çekme sırası ondaydı. Bile bile yapmış. Göz göre göre her şeyi benden saklamış. Şuan Şahsuvar'ı bulmam gerekiyordu. Ammar gibi birine yine onun gibi biri gerekiyordu. Şahsuvar, en az Ammar kadar bir akla sahipti. Beni geri çevireceğini veya geri duracağını sanmıyordum. Bu konu onu ilgilendiriyordu.

Şahsuvar, uzun zamandır görmediğim biriydi. Ama beni koruduğunu biliyordum. Görmesemde o adam hep yakınımdaydı. Onu ilk gördüğüm yeri hatırlıyordum. Mezarlıkta karşıma çıkmıştı.
Şahsuvar'da beni öldürmek için tutulmuş bir celladımdı. Mihra onu beni öldürmesi için tutmuştu. İki adam da beni yok etmek için tutulmuş, fakat beni görünce bundan vazgeçmişlerdi. Şimdiyse iki adamla da görülecek hesabım vardı. Bir şekilde geleceğini biliyordum. Hissediyordum. Çağırınca tıpkı Ammar gibi hissedip geliyordu.

Kâhir'e beni mezarlığa bırakmasını istemiştim.
Burası şuan görmek istediğim bir yer olmasada Şahsuvar'ın geleceğini biliyordum. Hissediyordum.
Onun da mezarlıkta kaybettiği biri vardı. Benim ise ailem. Hoş, kim kaldı bilmiyordum. Kime güveneceğimi de bilmiyordum. Kâhir, uzakta arabanın hemen yanında beni bekliyordu. Ağır usul mezar aralarından yürüyordum. Bir ara gözlerimi yumdum. Bana gerçekten biri lazımdı. Ammar kadar güçlü biri. Onunla baş edecek biri.

Bir mezar önünde durdum. Annemin, babamın ve kardeşimin mezarı. Benim için zor bir an. Yine de duygulanıyordum. Kızgınlık olsa da nefret yok.
Beni düşünerek asıl aileme vermediklerini biliyorum. Öyle hissediyorum. Çünkü bana bir an bile zararları dokunmamıştı. Aksine hep mutlu olmamı istemişlerdi. Yüzüm gülsün diye uğraşmışlardı. Belki de beni bir beladan kurtarmışlardı. Yoksa sonum Firuzâ gibi
olabilirdi. Bak bebeğim. Anneannen ve deden, bir de dayın var. Onları hiç tanıyamayacaksın. Ellerim karnımdaydı. Derin bir nefes alıp verirken, "Defol buradan!" Diye güçlü bir sesle arkamı döndüm.

Kâhir, Şahsuvar'a doğru adeta kükrercesine bağırıyordu. Gelmişti. Şahsuvar buradaydı. Yine siyahlar içinde hemen karşı tarafta dikilirken Kâhir üzerine yürüyordu. "Dur!" Dedim. Biraz hızlı adımlarla yanlarını buldum. Kâhir'de sinirlenince en az Ammar kadar deli dolu oluyordu. Kötü bakışları Şahsuvar'daydı. Şahsuvar alaycı bir bakışla Kâhir'e bakıyordu. "Sorun yok. Konuşacağım. Ben çağırdım." Halbuki çağırmamıştım. Şahsuvar, bunu anlamışcasına bana bakarken, Kâhir şaşırdı.

"Ne?" Dedi.
"Efendim, olmaz. Bu adamın gitmesi gerekli!"..

"Şahsuvar bana zarar vermez. Lütfen uzakta bekler misin?!" Ses tonum hafif sertti. Kâhir bozulmuş ifadesiyle yine de baş eğip kafa salladı. Yanımızdan uzaklaşır uzaklaşmaz Şahsuvar'a döndüm. Bana gülümseyen ve ilgili yüzüyle bakıyordu. Uzun zamandır görmemiştim. Onun gergin ve kötü yüzü bile bu an beni irkiltmiyordu. Yardıma ihtiyacım vardı.

"Ammar gerçekten yanına bu çömezimi layık gördü?" Dedi. Yüzü nefretimsi bir hâl ile buruştu.

Ona aldırmadan, "Konuşmamız gerekli!" Dedim. Mavi gözlerim endişeyle bakıyordu. Hafif kaşları çatıldı.

"Hay hay! Seni dinlemeye dünden razıyım." Yavaşça gözleri irileşirken o gülümsedi. Bu an korkunç bir adama dönüşüyordu. Normal değildi.  Yaşadıkları onu bu hale getirmişti. 
Umursayamıyordum. Çok şey olmuşken hiçbir şeyden de haberi yok gibiydi.

SOLUDUĞUM KORKUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin