Bölüm 2: Puslu Gece..

28.9K 1.2K 259
                                    


"Puslu gece"

Kendimi uzun zamandır hiç bu kadar bitkin, hissiz, çaresizce sonunu bekleyen biri gibi hissetmemiştim derken kafam hayır sinyalleri veriyordu. Belki de etmiştim. Acı dolu, tıpkı şuan hissettiğim gibi çaresizce ölümü bekleyen, bir çare arayan ama kurtuluşu alışmak olan, başkada bir yolu yokmuş gibi boşluğa uzanan biri gibi. Yardım aradıkça, medet umdukça sessizliğe gömülüyordum. Kendimi yaşadığım eşsiz korkuyla başbaşa bırakıyor, acıyı gerçeğe en yakın hissettiğim an; kendimi çığlıklar içerisinde bağıran kendimle saklıyor, etraftaki her şeyi parçalarken buluyordum. Canım bir şeye sıkkın olduğu zaman, kendime çoğu şeyde engel olmazdım.

En son böyle olduğumda çok küçüktüm. Her şeyin varlığından haberdar olan benliğimle zor bir zaman atlattım. Babam ölmüştü. Kendimi en çaresiz hissettiğim anlardan bir gündü. Durmadan ateşleniyordum, annem benim için fazlasıyla endişeleniyor kendi acısını bile içinde rahat yaşayamıyordu. Elinde bebek küçük bir kız çocuğu olsamda babamın ilgililiği, ona olan büyük sevgim beni öyle bir hale sokmuştu ki, ağlama krizlerine girmekten başka yaptığım hiçbir şey yoktu. Herkes babasını severdi. Fakat benim babamla aramdaki bağ, her şeyden öteydi. Nasıl insan rahat kalabilirdi?

Beni parka götüren, o en sevdiğim kağıt helvalardan alan, bana cennet kokulu kızım deyip saçlarımı okşayan adam yoktu artık. Ölüme dair tek bildiğim şey kitap ve filmlerde yazılanlardan ibaretken o duyguyu gerçekten tatmak berbattı. En yakınını kaybetmenin acısı tarifsiz. Şimdide küçük bir kız çocuğundan farkım yoktu. Kaçmaktan, saklanmaktan duymamak adına kulaklarımı kapatmaktan başka yaptığım hiçbir şey yoktu. Kaç geceyi aç geçirdim sıcacık yatağımın içinde onu bile düşünecek bir halim yoktu.

Haftalarca aynı gün devam etmişti. Sessizlik, ve ben. Lakin, soğukluk geçmek bilmiyor, her gün biraz daha katılaşıyordu. Ortalıkta insandan çok grileşmiş sis bulutları nam salıyordu. Bu, bu Hayra alamet değildi. Günlerdir bitmesini beklerken sırf istemiyorum diye pencereme çarpan soğukluğun bana verdiği his gerçekten bir şeylerin olabileceğini söylüyordu. Hayır, bir masalda değildik. Gök gürültüsü, kötü şeylerin habercisi değildi. Ama bana göre, benim anlamamı sağlayan şey nitekim buydu. Çünkü ne zaman sağanak yağmur başlasa, sonu iyi bitmeyen şeylerle dolu oldu bu kasaba.

Abartı gibiydi, bu ürpertiden korkmam saçma gibiydi. Bana onu hissettirirken, onun için hastalıklı bünye hissederken pekte bir saçmalığı yoktu. O geldi diye başlamıştı sanki bütün soğukluk, o buraya ayak basar basmaz gelmişti bu ayaz. Gecelerdir dar sokaktan gelen çığlıkların haddi hesabı yoktu. Loş ışık altında gözlerimi bir an bile kapayamazken sanki bana inat olsun diye evimizin hemen önünde yapıyordu her şeyini. Tüm tehlikeliliğini.. Bu kasabaya gelişi 5 yılı dolduruyordu. Buradan alamadığı garip bir öfkesi vardı. Nefreti buraya öyle koyuydu ki, şiddetini göstermekten bir an bile geri çekilmiyordu. Kendini hissettirmeye çalışıyordu. Ama anlamıyordum. Anlamamazlıktan geliyordum.
Bunu biliyormuşçasına, bunu hissediyormuşçasına peşimi bırakmıyordu.

Gece uykum, her seferinde olmazdı. Baş ucumdaki telefonum titredi. Dalmış gitmişken, bu küçük ses beni irkilmişti. Artık eskimiş telefonumu elime alıp ekrana baktığımda, gelen bir mesaj arkadaşım Mihra'ya aitti. Caddenin sonlarına doğru kurulmuş eğlence evinde vakit öldürürdük. Daha doğrusu ben öldürürdüm. Mihra ve geri kalan garip arkadaşları eğlencenin dozunu kaçırmayı severdi. Onların hoşuma gitmeyen davranışları yüzünden uzaktan seyirci olmakla yetinip geri kalırdım.
Mihra, eğlenmeyi hep çok severdi. Mutsuzken, beni de iyi etmek adına yanına almıştı. Fakat eskiden bu kadar abartmazken, bu son zamanlardaki abartılı halleri beni bir hayli korkutuyordu. Söylemeye çalışsamda gülüp geçiyor, ya da annem gibi başlama diye beni azalıyordu.

SOLUDUĞUM KORKUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin