Bir ay sonra
"Tebrik ederim, ikiziniz oluyor." Ellerimi ağzıma götürerek görüntüye baktım. Hiçbir şey anlamamıştım. Selim'e döndüğümde hala ekrana bakıyordu. Ağzı açık kalmıştı. "İkiz genleri." diye fısıldadı. Bana dönüp dişlerini göstererek güldü.
Selim'in de ikizi olduğu gibi Mert Beyinde ikizi vardı. Hatta Selim'in anlattıklarına göre onun öncesi de vardı. Kanlı Ailesi'nde ikizlere sık karşılaşılırdı ama nedense bu ihtimali hiç düşünmemiştim.
"İnanamıyorum" diye fısıldadığımda elleriyle yanaklarımı tutup yüzümün her yerine öpücük kondurdu.
Kahkahalarla güldük. Sevincimizi kontrol almayı başardığımızda doktora sordum. "Tek yumurta mı çift yumurta mı?"
"Çift yumurta."
"Yani bir kızımız ve bir oğlumuz olabilir?" Selim'in sorusunu bende çok merak etmiştim. Umarım bir kızımız ve bir oğlumuz olurdu. İkiside oğlan veya kız olsa üzülmezdim ama ikiz doğuruyorken iki cinsiyetten de çocuğum olsun isterdim. Gönlümden geçen buydu.
"Evet olabilir."
"Ben bu kadar mutluluğa dayanamayıp şimdi doğuracağım."
Selim ve doktor gülerken mutluluk gözyaşlarımı sildim. İkizimiz olacaktı!
Hastaneden çıkıp eve gidene kadar sevinç çığlıklarımı içimden attım. Evimizin bahçesine geldiğimizde dayanamayıp çığlık attım.
"İkizimiz olacak Selim!" Beni kucağına alıp kendi etrafında döndü. Sevinçten kahkahalar atıyorduk ikimizde. Durduğunda yanağıma kocaman bir öpücük kondurup yere indirdi.
Kahkahalarımızı duyan Sibel evden çıkıp bahçeye geldi. Güzel haberi ona da verince sarılıp tebrik etti.
Evimiz tamamen döşendiğinden artık burada kalıyorduk. Sibel'i ise evle ilginlenmesi için tekrar işe almıştım.
Salona geçip kahve eşliğinde biraz soluklandık. Selim'in telefonu çaldığında ofladım. Artık ufaktan çalışmaya başlamıştı. Mert Bey ona işi öğretiyordu. Arada bende gidiyordum çünkü doğum yaptıktan sonra bende çalışacaktım. Ancak bazen yorgun düştüğümden ve kalabalık ortam migrenimi tetiklediğinden gitmiyordum.
Selim'in işe gitmesi psikolojik açıdan çok işe yaramıştı. Onu sürekli kontrol ediyordum kendine zarar vermesin diye. Şu ana kadar hiç vermemişti. İlaçları da işe yaramaya başlamıştı. Psikiyatriste de gitmeye devam ediyorduk.
Bende daha iyi olmaya başlamıştım. Artık bir şeyleri kafama çok takmıyordum. Anı yaşamaya çalışıyordum. Kendimi dinç hissettiğim zamanlar Selma'yla dışarı çıkıyorduk. Üniversite sınavına girmeye hazırlanıyordu ama yine de bana zaman ayırıyordu.
Bazen bende girmeyi düşünüyordum ama geç olduğunu düşünüyordum. Hiçbir zaman çalışkan bir öğrenci olmamıştım zaten. Ama kesinlikle çalışacaktım. Ne kadar zengin olursam olayım çalışacaktım. Çalışmak sosyalleşmek, kafa dağıtmak demekti. Evde vasıfsızca oturup çekirdek çitleyip insanları eleştiren sosyetelerden olmak istemiyordum.
Selim telefonu kapattığında bana döndü. "Akşam okul projemizi sunacağız." diyerek açıklama yaptı. "Gelecek misin?"
Bir düşündüm. Biraz yorgundum ama akşama toparlayabilirdim. Hamileliğimin üstüne kansızlık ve migren eklenince çok yoruluyordum ama bu projeye ikimizde çok emek vermiştik.
"Geleceğim."
Alnıma öpücük kondurup gülümsedi. "O zaman aklından bir kaç konuşma yaz ki beraber sunalım." Parmaklarını parmaklarıma kenetledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Sabır Lazım
JugendliteraturEylül Altın 15 yaşındayken bir mazoşist olan Selim Kanlı ile tanışır. Bir süre sonra sevgili olurlar ve Selim kendine zarar vermeyi azaltır. Hayatları mükemmel bir şekilde devam eder. Ta ki o güne kadar. Bir gün beraber bir trafik kazası geçirirler...