5. Bölüm: Söz

476 24 10
                                    

Vicdan azabı, çok kötü öyle değil mi? Sizin canınızı acıtıyor, yıpratıyor, kalbinizi parçalıyor ve nefes almanızı zorlaştırıyor. Aldığınız nefesler içinizi yakıyor ve nefes almamayı diliyorsunuz. Çünkü canınızı çok acıtıyor. Ağlıyorsunuz, geçmiyor. Unutmaya çalışıyorsunuz, sadece çalışıyorsunuz. Sonuç yok. Binlerce kere af diliyorsunuz, affetse dahi geçmiyor.

Sanırım vicdan azabının bir ilacı yoktu.

Saatlerdir yatağın içine girmiş hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Ağlamalarımı duyan Merve Hanım ve Mert Bey bana bakmaya gelmişti fakat kapıyı kilitlemiştim. Yalnız kalmam gerektiğini anladıklarında ise gitmişlerdi.

Onlarla henüz konuşamamıştım. Selim'in o halini gördükten sonra konuşacak durumda olamamıştım. Çok kötüydü. Canı çok yakılmıştı. Üstelik kendi canını kendi de yakmıştı. Ama en büyük acıyı ona ben yaşatmıştım. Hepsi benim suçumdu.

İçimdeki vicdan azabım bir türlü geçmiyordu. Canımı çok yakıyordu ama lanet olsun ki geçmiyordu işte.

Artık toparlanmam gerekiyordu. Selim'e verdiğim sözü tutmam gerekiyordu.

Üstümdeki yorganı üstümden attım ve yatakta doğruldum. Sırtımı yatak başlığına yaslayıp kendime gelmeye çalıştım. O kadar zamandır ağlıyordum ki doğrulunca başım dönmüştü. Üstelik hava kararmıştı.

Yataktan kalktım ve direkt olarak odadaki banyoya girdim. İşlerimi hallettim ve banyodan çıktım. Odanın kapısını açıp ardımdan kapattım ve aşağıya inip salona girdim.

Merve Hanım televizyonun karşısındaki koltuğa geçmiş televizyon izliyordu ama aklının orada olmadığına emindim. Mert Bey ise Merve Hanımın yanındaki koltukta oturmuş eşi gibi televizyon izliyordu. Ama onunda aklı televizyonda değildi.

Yanlarına doğru yürüdüğümde ikisininde gözleri bana doğru döndü. Merve Hanımın diğer yanındaki koltuğa oturdum. Konuşacak halim yoktu ama buna mecburdum.

"Selim'i oradan çıkarmanızı istiyorum."

İkiside iç çekip bir cevap vermedi.

"Hemde hemen."

"Eylül, o hasta."

"Bakın Merve Hanım size ve kararlarınıza saygım sonsuz ama söz konusu sevdiğim insansa işler değişir. Ben artık uyandım ve Selim'in yanında olmak istiyorum. İnanın bana onun bana ihtiyacı olduğu kadar benim de ona ihtiyacım var. Ne yani sonsuza kadar onu orada mı tutacaksınız? Eninde sonunda oradan çıkacak ve orada kaldığı her gün sizden daha da soğuyacak. Evet biliyorum kendine zarar verir diye çok korkuyorsunuz ama o orada kaldıkça kendine daha çok zarar verecek." Sesimi yükselterek konuşmuştum.

İkiside şaşkınlıkla bana bakarken neye şaşırdıklarını tahmin edebiliyordum. Kimseye gerekmedikçe sesimi yükseltmezdim ama artık sabrım sınanıyordu.

"Eylül anlamıyor-" Mert Beyin lafını bölüp tekrar konuşmaya başladım "O orada kaldığı sürece hiç iyileşme sürecine girdi mi?"

İkiside soruma yanıt vermeyince o sürece girmediğini anlamıştım ama yine de sorumu yineledim.

"O orada kaldığı sürece hiç iyileşme sürecine girdi mi?"

Hala yanıt gelmeyine dalga geçerek gülümsedim. "Girmedi öyle değil mi?"

İkiside başını eğmiş suratıma bakmıyordu.

"Ve siz hala onu orada tutup ona en büyük işkenceyi çektiriyorsunuz."

"Cevap verecek misiniz?"

İkisinden de çıt çıkmıyordu. Çünkü haklıydım. Haklıya ne söylenirdi ki?

Bana Sabır LazımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin