Gözlerimi yavaşça araladım. Aklıma dün gece olanlar geldiğinde yüzümde şeytani bir gülümseme oluştu.
Selim'in boynu görüş açımı kapattığı için başımı geriye doğru çektim. Selim'e baktığımda hala uyuyordu. Seni yerim çocuk!
Elimi yanağına doğru götürüp okşadım. Bir insan bu kadar tatlı olabilir miydi ya? Yanağını okşamaya devam ederken "Koalaaaaam! uyan hadi." dedim. Bir cevap gelmeyince yanağındaki elimi hafifçe yanağına vurdum. "Selim."
"Hıııı..."
Belimde olan ellerini daha çok sıkıp beni çıplak vücuduna yasladı.
"Selim, kalk diyorum."
Sonunda gözlerini araladı. Ne olduğunu hatırlamak istercesine bir bana bir kendisine baktı. Ne olduğunu hatırladığında şeytanice gülümsedi. "Ne olurdu iki dakika daha uyusaydım?"
"Canım sıkılırdı."
Belimdeki ellerini çekip gözlerini ovuşturdu ve esnedi. Ardından tekrardan kollarını belime doladı.
O an aklıma bir soru takıldı. "Selim," dedim. "Sen beni affettin mi?"
Selim gülümsedi ve bir elini yanağıma koyup okşadı. "Ben sana küsmedim ki." dedi. "Üzgün ve sinirli olduğunu biliyordum ama kırılmadığımı söylersem yalan olur."
Elimi yanağımı okşayan elinin üstüne koydum. "Tekrardan çok özür dilerim." dedim. "Her ne kadar özür dilesemde kırılan kalbini böyle onaramayacağımı biliyorum. Ama nasıl onaracağımı da bilmiyorum."
"Kalbim iyileşti bile." dedi ve öne atılıp dudaklarımızı birleştirdi. Artık nefesimiz tükendiğinden ikimizde aynı anda öpüşmeyi bıraktık. Gözlerim saate kaydığında saatin 13.28 olduğunu görmek beni biraz şaşırtmıştı. O kadar uyumuş muyduk ya?
Her ne kadar istemesemde çıplak vücudumu saran örtüyü üstümden attım ve yataktan kalktım. Giysi odasına yönelirken "Hadi sende kalk artık." dedim Selim'e. Beni onayladığını gösterir şekilde mırıldandı ve uzanmaya devam etti.
Giysi odasından Selim'e ait gri bir eşofman altı ve beyaz bir tişört giyindikten sonra odadan çıktım. Hala yatakta uzanıp tavana bakan Selim'le karşılaştığımda "Kalksana hadi." dedim. Oflayıp yataktan kalktı ve bir süre üstüme giydiklerimi süzdü. Sonunda gülümseyip "Yakışmış." dedi ve giysi odasına girdi.
Ben de yerde olan kıyafetlerimizi alıp banyoya girdim ve kirli sepetine attım. Ardından günlük işlerimi halledip banyodan çıktım. Ardımdan Selim girdiğinde benimle aynı şeyleri giydiğini görmem gülümsememe sebep oldu.
"Selim ben odamdayım. Gelirsin." dedim ve odadan çıktım. Koridorun ardından odama girdim ve giysi odasına girdim. Üstümü çıkartıp iç çamaşırı giyindim ve tekrardan üstümü giyindim. Giysi odasından çıktığımda duvara yaslanmış bir adet Selim gördüğümde gülümsedim. Bana doğru gelip kollarını belime doladı. Ben de kollarımı boynuna doladım ve kafamı yan çevirip gülümsemeye devam ettim. Sanırım şu an cilveleşiyorduk.
Daha çok yakınlaşıp yüzünü boynuma gömdü. Kokumu içine çektinden sonra öpücük bıraktı ve geri çekildi. Gülümseyip "Kahvaltı çoktan hazırlanmıştır. İnelim mi?"
Başımı onaylarcasına salladıktan sonra elimi tuttu ve beni de kendiyle beraber odadan çıkardı. Aşağıya inip salona girdiğimizde masanın hazır olduğunu görmek beni mutlu etmişti. Karşılıklı olarak sandalyelerimize oturduk ve kahvaltımızı etmeye başladık. İkimizde bir kaç şey atıştırdık. Ardından banyoya girip elimizi yüzümüzü yıkadık. Banyoda işimiz bittiğinde beraber salona girdik ve yan yana oturduk. İkimizde konuşmadığımızdan rahatsız edici bir sessizlik oluşmuştu. Konuşacak konu bulma umuduyla düşünmeye başladım Düşünürken de bir bacağımı sallıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Sabır Lazım
Novela JuvenilEylül Altın 15 yaşındayken bir mazoşist olan Selim Kanlı ile tanışır. Bir süre sonra sevgili olurlar ve Selim kendine zarar vermeyi azaltır. Hayatları mükemmel bir şekilde devam eder. Ta ki o güne kadar. Bir gün beraber bir trafik kazası geçirirler...