Bazı insanlar çaresizliğe inanmazlar. Her zaman bir yolun bulunabileceğini düşünürler. Çaresizlik kelimesini duyduklarında göz devirirler. Ta ki yaşayana kadar.
Bu insanlardan biri de bendim. Bende çaresizliğe inanmazdım. Eninde sonunda sorunun hallolacağını düşünürdüm. Meğersem öyle değilmiş.
Kafamı dağıtmak için açtığım televizyonun kumandasını aldım ve kapattım. Kafa dağıtmak için açmıştım ama kafamı şişirmişti. Ellerimi şakaklarıma götürüp ovaladım. Migrenim tutmuştu.
Düşünmekten artık çok yorulmuştum. Düşünmek istemiyordum ama beynim beni düşünmeye zorluyordu. Artık kafayı yiyecektim.
O günün ardından 6 gün geçmişti ve yarın oraya gidecektim. 6 gün boyunca düşünmekten ölmüştüm artık. Doğal olarak moralim bozulduğundan Selim sürekli gelip ne olduğunu soruyordu. Ona saçma sapan şeyler uyduruyordum. O da konuşmak istemediğimi anlayıp susuyordu.
Bu süre içersinde kendisine zarar vermemesi gözümden kaçmamıştı. Sanırım tatil ona gerçektende iyi gelmişti. Tabii benim için aynısı söylenemezdi.
Şu an ise Selim'in evindeydik. Buraya 3 gün önce gelmiştik. Selim daha fazla kalmamız için çocuk gibi mızmızlanmıştı ama yarın gideceğim yerin oraya uzak olduğundan gelmek istemiştim. Üstelik orada tek başımıza kalmaktansa burada Merve Hanımın ve Mert Beyin koruması altında olmak daha mantıklıydı.
Ayağa kalktım ve boydan boya cam olan duvara doğru yürüdüm. Sabah olmasına rağmen güneş yüzünü göstermiyordu. Cama çarpan yağmur damlalarına ise şimşek eşlik ediyordu.
Yağmurlu havaları severdim. Neden bilmiyordum ama küçükken insanları günahlarından temizlediğini düşünürdüm. Sadece günahlarından değil, kötü karakterlerinden de.
Evde tek olduğumuzdan yükselen ayak seslerinden Selim'in buraya doğru geldiğini anlamıştım. Bir kaç saniye sonra belime yerleşen kollar ve omzumda bir ağırlık hissettim.
"Nasılsınız kraliçem?"
Yüzümde istem dışı bir gülümseme oluşurken "İyiyim köle." diye dalga geçtim.
"Hımm... köle ha?" dedi burnunu boyun girintimde gezdirirken.
"Evet köle."
Bu sefer boynuma minik minik öpücükler konduruyordu. Dudaklarını boynumdan çekip çenesini omzuma koydu. "Ben senin kölende olurum, sevgilinde bebeğim."
Yüzümdeki gülümseme daha da büyürken "Fazla kaşınıyorsun." dedim. İçimdeki onu yeme isteğimi uyandırıyordu.
"Öyle mi? Ne yaparsın?"
"Isırırım."
Sesli bir kahkaha atıp belimdeki ellerini çekti ve beni kendine doğru döndürdü. Parmaklarıyla önüme düşen saçları kulağımın arkasına itti. "Çok seviyorum seni." dedi fısıltıyla.
Ona biraz yakınlaşıp nefesinin yüzüme vurmasını sağladım. Nefesiyle mest olup gözlerimi kapattım. Yüzümdeki gülümseme hala yerini korurken "Seni çok seviyorum." dedim. Ardından dudaklarımızı birleştirdim. Dudakları nefes almamı sağlarken elimi yanağına götürdüm ve baş parmağımla okşadım. Kollarını belime dolayıp beni kendine çekti. Daha sonra dudaklarımızı birbirinden ayırdık ve başımı omzuna yasladım. Yüzümü boynuna yaklaştırırken kapalı gözlerimi açmadım. Öylece sarılırken gözlerimi açtım ve karşımdaki yansımamıza baktım. Ardından yağan yağmura.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Sabır Lazım
Novela JuvenilEylül Altın 15 yaşındayken bir mazoşist olan Selim Kanlı ile tanışır. Bir süre sonra sevgili olurlar ve Selim kendine zarar vermeyi azaltır. Hayatları mükemmel bir şekilde devam eder. Ta ki o güne kadar. Bir gün beraber bir trafik kazası geçirirler...