Hayatın çoğu kısmını karar vermekle geçiriyorduk. Bazen büyük bazen küçük, bazense uzun veya kısa vadeli. Karar vermek kolaydı ama o ihtimalleri düşününce içinde boğuluyordunuz. İhtimal ihtimali doğuruyordu ve bunun sonu yoktu. Son nefesinizi verene kadar karar vermek zorundaydınız.
Komadan uyandığımdan beri karar vermekten nefret ediyordum. Bahsettiğim şeyler bugün ne yemeliyim veya hangi derse çalışayım türü şeyler değildi. Keşke öyle olsaydı ama değildi. Komadan uyandığımda hayatım iğrenç bir boyuttaydı ve içinden çıkılamaz kararlar vermek zorunda kalmıştım. Üstelik söz konusu en değerlimdi.
Ve benim gibi çok düşünen bir insan için zehir gibiydi.
Ama bugün baktığımda hayatıma, karar vermeyi seviyordum. Her ne kadar zorlu olsa da bu benim hayatımdı. Bunun için en iyisini düşünmeliydim. Bunu yapamayan insanlar da vardı. İplerini başkalarına veren insanlar ya da o ipleri zorla çekiştiren insanlar. Başkalarının hayatında söz hakları varmış gibi konuşan insanlar...
Şu an ise bir karar vermem gerekiyordu. Karnımdaki bebek için. Benim için fazla zorlayıcıydı ama en azından kendi kararımı verebiliyordum.
Kendimi birazcık soyutlamak istediğim için kendi odama gelmiştim. Selim'le yatmak varken burada pek kalmamıştım. Evden eşyalarım da tekrar buraya getirilmişti.
Selim'in MacBook'unu çalıp Mucize Uğur Böceği ile Kara Kedi açmıştım. İkisi de birbirlerinin diğer hallerine aşık olduğundan yatakta sinir krizleri geçiriyordum.
Kapı iki kere tıklatıldığında videoyu durdurdum. "Gel." Selim içeri girip kapıyı kapattı. "Günaydın Güzellik."
"Günaydın Koalam." MacBook'u kapatıp yanıma itince ona kollarımı açtım. Sırıtarak kollarımın arasına girdi. Karnıma dikkat ederek üstüme ağırlığını verince yüzümün her yerine öpücük kondurdu. Geceyi onla geçirmiştim ama erkenden uyandığım için odama gelmiştim.
"Çok uykucusun." diye yakındım yalandan. Bana laf sokmayınca işkillendim. Çenemi yalaması her ne kadar koşuma gitse de saçlarından tutup durdurdum. "Sorun ne?"
Yanağımı okşarken gözlerimin içine baktı. "Yanımda göremeyince korktum."
"Birazcık yalnız kalmak istemiştim."
"Ah," Kollarını iki yanımdan çekti. "Ben gideyim en iyisi. "
Tişörtünden tutup kendime çektim. Kolları tekrar iki yanıma saçılmıştı. Saçlarından tutup sertçe öptüm dudaklarını. Öptükçe doyacağımı düşünüyordum ama ne manyaklıktı ki ona daha çok acıkıyordum.
Geri çekilip soluklandık. "Kahvaltı hazırlanmıştır, gel gidelim." dediğinde Selim başımı salladım.
"Üstümü giyinip geliyorum." Onun üstünde tişört ve eşofman olduğundan yatağımda oturmaya devam etti. Benimse üstümde geceliğim vardı. Bu aralar elbise tarzı şeyler giyiyordum çünkü daha rahat geliyordu. Giyinme odasından kendime beyaz, rahat bir elbise seçtim. Altına spor ayakkabımı giyinip çıktım.
"Bu aralar çok elbise giyiyorsun." dedi Selim.
"Daha rahat geliyor." Yanağıma öpücük kondurup elimi tuttu. Beraber aşağıya indik. Merve Hanım ve Mert Bey çoktan masaya geçmişti.
"Günaydın çocuklar." dedi Mert Bey.
"Günaydın." dedik Selim'le. Yanyana oturduk. Merve Hanımın sesi soluğu çıkmadığından ona baktım. Çatalıyla tabağındaki zeytinle oynuyordu.
"Anne, günaydın." dediğinde Selim, ikimize baktı. Yeni farketmişti. "Günaydın çocuklar." sesi yorgundu. Dünden beri hiç konuşmamıştık. Akşam yemeğini bile beraber yememiştik.
![](https://img.wattpad.com/cover/272936788-288-k738250.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Sabır Lazım
Novela JuvenilEylül Altın 15 yaşındayken bir mazoşist olan Selim Kanlı ile tanışır. Bir süre sonra sevgili olurlar ve Selim kendine zarar vermeyi azaltır. Hayatları mükemmel bir şekilde devam eder. Ta ki o güne kadar. Bir gün beraber bir trafik kazası geçirirler...