24. Bölüm: Sabırlı

90 8 8
                                    

Selim Kanlı

Hayatım hep sabır üzerine kurulmuştu. Sürekli, aralıksız hep sabretmiştim.

Kardeşim öldüğünde kendimi affetmek için sabrettim, acısı geçmesi için sabrettim. Geçmedi. Mazoşizme kapıldığımda kendime zarar vermemek için sabrettim, iyileşmek için sabrettim. İyileşemedim. Eşiğinden dönmüştüm ama hayır, iyileşememiştim.

Sevdiğim kadın için sabrettim, komaya girdiğinde sabrettim, akıl hastanesinde ondan bihaber yaşarken sabrettim, beni aldattığını düşünürken de sabrettim.

Ben çok sabretmiştim.

Ancak işe yaramış mıydı bilmiyordum.

Karşımdaki adama bakarken düşünebildiğim tek şey Eylül'e yaşattıklarıydı. Eylül de onun yüzünden çok sabretmek zorunda kalmıştı.

Ve sabretmek çok zor bir şeydi.

Ona çok zor günler yaşatmıştı. Ona hem duygusal hem fiziksel şiddet uygulamıştı! Deliriyordum. Burada elim kolum bağlıyken deliriyordum. Onu mahvetmek istiyordum. Saatlerce işkence çeksin istiyordum. Daha önce böyle bir şey hissetmemiştim. Nefreti ilk defa bu kadar saf hissediyordum.

Peki yanındakine ne demeli?! Annesiydi ya! Nasıl o şerefsizin yanında olurdu?!

"Bunun şimdiye kadar uyanması gerekiyordu."

Eylül'e yaklaştı. Ayakkabısının ucuyla kafasını dürttü sanki çok değersiz bir şeymiş gibi.

"Dokunma ona!" diye bağırdım kendime engel olamayarak. Sakin kalmaya çalışıyordum ama bu sefer patlamıştım.

Ben dakikalar önce uyanmıştım ancak Eylül hala baygındı.

Araz dediğimi pek takmadı. Eğilip parmaklarını Eylül'ün boynuna koydu nabzını kontrol etmek için. Dakikalardır ona bakıyordum, karnı inip kalktığından nefes aldığını biliyordum ancak sadece bir an tereddüt ettim.

Korkuyla Araz'ın vereceği tepkiyi izledim. Sorun yok, der gibi Yeşim'e bakınca rahatça nefesimi verdim.

Eylül'un mırıldanışları depoyu doldurdu. Yavaşça gözlerini araladı ancak ışık direkt yüzüne vurduğundan tekrar kapattı. Alıştığında tekrar açtı ve dirseklerini betona yaslayıp doğrulmaya çalıştı.

Ben sandalyeye bağlanmışken o sadece yerde yatıyordu, nedenini anlayamamıştım.

Nerede olduğunu farkettiğinde gözleri korkuyla açıldı. Bana baktı, tekrar Araz'a ve annesine baktı, sonra tekrar bana baktı dudakları korkuyla büzülürken.

Bir şey diyemedim. Hiçbir şey diyemedim. O bana korku dolu gözleriyle bakınca içim parçalanıyordu ancak ne desem boştu. Her şey apaçık ortadaydı. Tuzağa düşmüştük.

"Sonunda uyandın."

Eylül bir şey demedi. Araz'ı takmayıp biraz daha geride duran annesine baktı uzun uzun. Nasıl ona sırtını dönebildiğini düşünüyordu belki ya da nasıl kızına kıyabildiğini. Bilmiyordum ancak çektiyi acıyı buradan bile hissedebiliyordum.

Bense korkuyordum. Gerçekten, çok korkuyordum. Ona zarar vermesinden ölesiye korkuyordum. En çok koyansa eğer ona zarar gelirse bunu durduramazdım. Tek yapabildiğim şey izlemek olurdu ve ben bunu hayatım boyunca unutamazdım. Kim unutabilirdi ki? Kim sevdiğinin acı çekişlerini unutabilirdi? Acı inlemeleri, çığlıkları, gözlerindeki yaşlar, bedenindeki darp izleri... Kimse unutamazdı.

Eylül ayağa kalkmaya çalıştığında Araz kafasına bastırıp geri oturtturdu. "Ah, hayır. Daha hikayemizi dinlemedin."

O an o elini kırmayı o kadar çok istemiştim ki... Hayatım boyunca hiç fiziksel olarak çok güçlü olmamıştım. Çünkü kendime çok zarar vermiştim, kendimi geliştirmek yerine cezalandırmıştım, hiç spora gitmemiştim, hep yas tutmuştum çünkü iyi bir hayatı hakkettiğimi düşünmüyordum. Kendimi cezalandırıp vicdanımı rahatlatmaya çalışıyordum sadece ancak işe yaramamıştı hiçbir zaman.

Bana Sabır LazımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin