26. Bölüm: Hayaller

44 5 3
                                    

Bazı anlar vardır, beynimizin algılamadığı. Bomboş hissederiz o an. Görmüşsündür, duymuşsundur ama algılayamıyorsundur. Tepki de veremiyorsundur çünkü bilinçsizsin.

"N-ne?" sesim fısıltı gibi çıkmıştı saniyeler sonra. Ne dediğini çok iyi duymuştum ama aklım bunu reddetiyordu.

"Hamilesin, sizi kadın doğuma yönlendiriyorum."

Gayet açıktı, hamileydim. Ama imkansızmış gibi geliyordu. Fazla beklenmedikti. Oysa çok kolaydı. Selim'le hiçbir ilişkimizde korunmamıştık.

Selim'e baktım sonunda. Yüzüme değil karnıma bakıyordu. Bununla iyice kendime geldim. Ben hamileydim ve karnımda bir canlı vardı!

Karnıma baktım. Orada bir bebek vardı. O Selim ile benimdi. Bizim bebeğimizdi.

Gözlerimden yaşlar geldi. Üzüldüm mü yoksa sevindim mi bilmiyordum. Bir şey hissedip hissetmediğimden bile emin değildim.

Selim yavaşça ayaklanırken ben ondan önce davrandım. Onun ne hissettiğini bilmiyordum ama yanıma yaklaşmaya başlayınca geri geri gittim. Ondan neden kaçtığımı bilmiyordum. Sadece kaçmak istiyordum. Aslında Selim'den değil. İçimdeki canlıdan kaçmak istiyordum.

Kapıya ulaştığımda vakit kaybetmeden çıktım dışarı ve hep yaptığım gibi koştum. Kendimden, gerçeklerden ve acılarımdan kaçtım. Selim'in arkamdan bana seslenişlerini duyuyordum. Bana koştuğunu da biliyordum ama sanki bilerek yetişmiyordu bana. Alan tanımaya çalışıyordu.

Sonunda bahçeye ulaştığımda kendimi çimenlere attım. Dizlerimdeki acıyı umursamadan derin nefes aldım. Selim yaklaşmaya çalıştığında elimi kaldırıp durdurdum. Sadece nefes almak istiyordum. Beni rahatlatmasını bile istemiyordum.

Düzene sokmaya çalıştığım nefesim bana ihanet ederek hıçkırıklara dönüştü. Bahçedeki insanların garip bakışlarını umursamadan içli içli ağladım. Ben çok aptaldım. Bu yaşımda bir çocuk istemeyeceğime rağmen önlem almayan bir salaktım.

Selim arkamdan bana sarıldı. Beni dizlerimin üzerinden kaldırıp kendine çekmişti. Beni sakinleştirmek için bir şeyler fısıldıyordu ama pek anlamıyordum. Daha çok kafamdaki seslerle meşguldüm.

Beni böyle sakinleştiremeyeceğini anladığında sustu. Çenemi tutup yukarı kaldırdı. Başparmağıyla gözyaşlarımı yanağıma dağıttı okşayarak. Biraz öylece durduk. Gözyaşlarım dinince onları tekrar silip elini usulca karnıma götürdü. "Karnında bize ait bir şey taşımak seni bu kadar mı üzüyor?"

Hıçkırıklarım dinince konuştum, "Selim, yapma böyle."

Alnıma öpücük kondurup alnını yasladı. "Sana kızmıyorum Eylül'üm, anlamaya çalışıyorum sadece."

Burukça gülümsedim. "Ben kendimi anlayamazken sen nasıl anlayacaksın ki?"

Sıkıntıyla nefes aldı. Genelde ben ağladığımda ağlardı ama bu sefer ağlamamıştı. Gözleri bile dolmamıştı.

"Bu sefer ben ağladığımda ağlamıyorsun." Alnını alnımdan çekti. Yüzüme yapışan saçlarımı kulağımın arkasına itti. "Bana değil, kendine odaklan."

Başımı iki yana salladım. "Şu an bunu istemiyorum."

"Hep kaçacak mısın?" Elbet bir gün düşünmem gerekiyordu. Karnımdaki şey yeterince büyümeden bir karara varmam gerekiyordu.

"Onun yaşamasını ister misin?" diye sordum. Onun fikri önemliydi benim için. Karnımda taşıdığım şey sadece bana ait değildi. Gözlerini çimlere çevirdi. Burukça gülümseyip tekrar gözlerimin içine baktı. "Çok isterim." dedi yalvarır gibi. "Eylül, benim en büyük hayalim." Kafasını yana eğdi. Uzaklara baktı. "Hayali bile o kadar güzel ki..."

Bana Sabır LazımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin