(yazar)
Jeongguk,tuvaletten başını gelen zil sesiyle kaldırdığında kusmasının verdiği acı tatla beraber yüzünü buruşturmuş,bir eli karnında diğeri ise lavabonun kenarından güç alarak kalkıyordu.Dizleri titriyor,ayağa kalkacak gücü kendinde bulamıyordu ama ısrarla çalan kapı onu yok saymasına izin vermiyordu.Alacaklı varmış gibi çalarken kapı,Jeongguk ise merdivenleri zar zor indikten sonra bir çırpıda kendibi kapıya atıverip bu sefer de merdivenin tutacakları yerine kapının kolundan almıştı desteğini.Zar zor çıkan yorgun sesiyle beraber kapıya seslendi.
"Kim o?"
"Aç ve gör." gelen tanıdık sesle beraber kapıyı açtığında karşısında gördüğü kişiyle beraber gözleri fal taşı gibi açılmış,çıkmayan sesinden hafif bir sevinç nidası kaçırvermişti.
"Ah,Minho?!Tanrı'm gözlerime inanamıyorum!"
Karşısında duran birkaç yıldır yurt dışında olan arkadaşını hızlıca çekip göğsüne bastırdığında karşılığını almıştı Jeongguk.
"İnanamıyorum,çok değişmişsin!"
Hala yarı sarılır pozisyondayken kendisine söylenen laf ile başını hafifçe yana eğerek gülümsemişti Minho ve dudaklarını aralamıştı."Eh,sanırım biraz değiştim." bu sırada aniden midesine saplanan ağrıyla beraber irkilen ve yüzünü buruşturan Jeongguk,arkadaşının kendisine yönelttiği sorgulayıcı bakışlarla beraber yüzünü tekrar düzeltmişti bir şey olmamışçasına."Bir problem mi var Gguk?"
"Ah,hayır her şey güzel.Geçsene." dedikten sonra karşılıklı tebessüm ettiler ve içeriye önce Minho,ardından ise Jeongguk geçip koltuklara yerleştiler.
"İçecek bir şey alır mısın?"
"Um,su olabilir belki?"
"Tamamdır,hemen geliyor!" dedikten sonra gülerek hızlı adımlarla mutfağa geçtiğinde Minho ise arkadaşının bu sevimli hâllerine gülüyordu.
Birkaç saniyenin ardından suyu getirip arkadaşının eline vermişti Jeongguk."İşte,getirdim.İç ve dökül."
"Neyi döküleyim?" dediği anda suyundan bir yudum almıştı Minho.
"E yurt dışı nasıl,onu anlatsana!Çok özlemişim seni cidden."
"Ben de seni çok özlemiştim,hatta şuan tatilimi seni ziyaret etmek için kullandım.Beraber geçirdiğimiz zamanlara hasret kaldım adeta."
Jeongguk oturduğu koltuktan kalkıp arkadaşıyla dedikodu yapma amacıyla arkadaşının yanında yer aldığında heyecanlı gözlerle Minho'ya bakıyordu anlatacaklarını dinlemek için.Minho ise kendisine hayranlıkla bakan çocuğun güzelliği karşısında iç geçirmiş,ardından ise elindeki bardağı ağır ağır masaya bırakıp geriye yaslanmıştı."Madem bu denli meraklısın,anlatayım hemen."
"Hmhm."
"Aslında güzel,yani kısmen güzel.Biliyorsun ki Hollanda'dayım uzun süredir.Aslında cidden fazla güzel bir yer,doğal mekanları,beşeri mekanları...Hepsi apayrı güzel.Fakat insanları...Birtakım zorbalıklara maruz kalıyordum.Gerek Asya'lı olmamdan,gerek yüz hatlarımdan.Ama şuanda gittiğim konservatuarın en popüler öğrencisiyim diyebilirim.Öğretmenlerim ara sıra beni torpille geçiriyor onlara olan saygımdan ve sevgimden dolayı.Hatta adım yayılmış olmalı ki sırf beni görebilmek için başka okullardaki kız yoğunlukta olan başka öğrenciler de geliyor.Anlayacağın,gözde birisiyim oralarda."
Jeongguk kendisine anlatılan hikayeye imrenerek iç geçirdiği esnada Minho'nun hayatını istemişti bir süreliğine.Kıskançlık mıydı,hayır değildi.Yalnızca bir süreliğine normal bir insan olmak nasıl olurdu diye düşünmekten kendini koyamamıştı.Dış dünyadan soyutlandığı esnada kulağına ilişen sesle beraber irkilip tekrar gerçekliğe dönmüştü."Jeongguk,ırada mısın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bloody Rose///Taekook
FanfictionGüller,meğer ne çok anlam taşıyormuş. Taehyung'un minik bebeği beyaz olmak için savaşırken üstüne sıçrayan kanlar,olmayan bedeninde kırmızının hüküm sürmesini sağladı. Kth:Sen tutmadın sözünü meleğim,çok bencilsin.Ama ben tutacağım.