"Adamımız bu." dedi Yeji elinde tuttuğu çubukla beyaz tahtaya fotoğrafı yapıştırılmış adamı işaret ederken. "Ren Takahaşi. Hakkında çok fazla bilgiye sahip değiliz. İnternette hakkında bir şeyler bulmak neredeyse imkansız. İpini sağlam kazığa bağlamadan hareket etmez."
Hyunjae, "Bu bizi dolandıran şerefsiz değil mi?" diye sorduğunda Jeongin de ona dönmüştü. Dolandırılmış olmaları biraz tuhafına gitmişti. Hyunjae'nin değil de Hyunjin'in kandırılmış olmasıydı tuhafına giden.
"Tam da üstüne bastın. Japonya'nın en tehlikeli dolandırıcısına denk gelmişsiniz zamanında. Şimdi ise intikam vakti."
"Tam olarak ne yapacağız?" Yeji, Jeongin'i cevaplayacakken Hyunjin önce davranıp, "Donuna kadar tüm mallarını alacağız." dedi. Jeongin'in kaşları çatılmıştı. "Peki ya sonra? Dediğiniz gibi tehlikeli biriyse peşimize düşecektir."
"Gerisiyle Jin ilgilenir. Her zaman olduğu gibi." dedi Hyunjae. Son cümlesini mırıldanarak söylemişti. Kardeşi hep daha zor işleri üstlenirdi, ona kendini kanıtlaması konusunda bir şans tanımazdı. Canını sıkan bir başka durumdu bu.
Jeongin'in merakının geçmediğini fark edince, "Biz adamın malını alacağız, Hyunjin de hayatını alacak kısacası." demişti Yeji. Jeongin hızını kontrol edemeden Hyunjin'in olduğu yere döndüğünde Hyunjin tek kaşını kaldırıp ona baktı. Jeongin onlar için öldürmenim bu kadar kolay ve normal olduğunu bilmiyordu. Şaşırması ise Hyunjin'i şaşırtmıştı; ona göre bu çok normaldi.
"Öldürmek zorunda mıyız?" diye sorduğunda Hyunjin göz devirmişti. Jeongin'in buraya alışmasını beklemek onun için bir işkence gibi olacaktı. Tek dayanma sebebi, Jeongin'in yaptığı işte iyi olmasıydı.
Hyunjin'den bir cevap alamayınca Hyunjae'ye döndü Jeongin. Boğazını temizledikten sonra, "Evet zorundayız. Herkes böyle böyle anlayacak bizimle uğraşmamaları gerektiğini." dedi Hyunjae bir cevap vermesi gerektiğini düşünürken.
"Konumuza odaklanalım lütfen." Gözlüklerini düzelttikten sonra devam etti Yeji: "Hakkında bir bilgi edinemediğimiz için ona yakınlaşmamız gerekecek. Jeongin'i tanımadığı için işimiz tahminimizden biraz hızlı ve kolay gelişecek."
Kapının tıklatılmasıyla dördü de kapıya dönmüştü. İkizler aynı anda, "Gel." diyince kapı aralanmıştı ve Felix içeri girmişti. Başıyla selam verdikten sonra Yeji'nin yanına ilerledi. "Bunlar adamımıza ait olan kumarhanelerin adresleri. Yıldızla işaretli olan kumarhanelerde daha çok bulunduğunu söylediler." dedi eliyle kağıttaki adresleri işaret ederken. Hyunjin ayağa kalkıp kağıdı incelemek için eline aldı.
"Güvenlik durumu nasıl?"
"İşaretli olan kumarhanelerde daha çok takıldığı için oralarda güvenlik çok sıkı. Dışarıdan çok içeride adam var. Dikkatli olmazsak fişimizi çok kolay çekerler."
"Jeongin'i tanımadıkları için çok dikkat etmezler diye düşünüyorum. Bir de kumarbaz zengin bir züppe havası verdik mi..." dedi ve Jeongin'e döndü Hyunjin. Kaşları çatık bir şekilde Jeongin'i süzdükten sonra aklıma yatmış bir şekilde Felix'e döndü. "Şüphelenmeleri çok düşük bir ihtimal."
"Her şey iyi güzel de, ben bu işi tek başıma yapamam. İlk işimde bana çok büyük bir yük veriyorsunuz. Felix ya da Yeji bana eşlik etse olmaz mı? En azından bana yön verebilirler."
"Buradaki herkesi tanıyorlar, Jeong. Bizi herkes tanıyor. Ama seni tanımıyorlar." dedi Hyunjae. Bacaklarını önündeki masaya doğru uzatmıştı. Planı yapmak onun görevi olmadığı için sadece dinlemekle meşguldü.
"Tek başıma elime yüzüme batırırım." dediğinde elindeki kağıdı geniş masaya koydu Hyunjin. Jeongin haklıydı, onun yanında birinin gitmesi şarttı. Jeongin kendi başına halledeceğini söylese bile onun yanında birini yollardı Hyunjin. Kimseyi, hele ki tanımadığı birini, böylesine bir göreve tek başına göndermezdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
blonde & brunette [hyunin]
FanfictionHwang Hyunjae ve Hwang Hyunjin; bu iki isim Los Angeles'ta yaşayanların aklına kazınacaktı. twinhyunjin! [hwang hyunjin x yang jeongin]