|1.1|

181 27 16
                                        

Pişmanlık, üzüntü ve öfke; Jeongin'in iki gündür hissettiği en temel duygulardı. Karmakarışık duygularının içinde en belirgin olanlardı. İstediği karşılığı alamadığı için üzgündü ve yaptığından dolayı pişmandı. Öfkesi ise Hyunjae'den çok kendisine karşıydı. Etrafına ördüğü duvarı çok çabuk yıktığı için kendinden nefret ediyordu.

Hyunjae ve Hyunjin'in evini güneşin doğuşu esnasında terk etmişti. Hyunjae ile karşılaşmaktan korkmuştu. Kaldığı odadaki çalışma masasının üzerinde küçük bir kağıt ve kalem buldu ve ailesi yüzünden eve gitmek zorunda kaldığına dair bir şeyler yazdı. Sessiz bir şekilde evden çıkarken kimseyle karşılaşmadığı için bir nebze rahatlamıştı.

İki koca gün boyunca bir şekilde Hyunjae'den kaçmayı başarmıştı. Şanslıydı ki onunla yapması gereken herhangi bir işi olmamıştı, tüm işlerini Yeji ile halletmişti. Kafasının yerinde olmadığını gizlemeye çalışsa da Yeji fark etmişti ancak sorgulamak istememişti. Jeongin ise bu durumu fark edemeyecek kadar dalgındı.

"Hey, Jeongin?"

Önünde sallanan el ile bakışlarını Felix'e çevirdi. "Daldın yine Jeongin. İyi misin?" dedi sarı saçlı adam çatık kaşlarla. Jeongin'i ilk defa bu şekilde görüyordu.

Geçiştirici bir biçimde kafasını aşağı yukarı salları Jeongin. "İyiyim. Uykumu alamadım sadece." diye bir bahane sundu. Bahanesi tamamen yalan değildi ve eksikti. Jeongin kesinlikle iyi değildi.

"Hiç öyle durmuyorsun, haberin olsun. İyi ki patron Hyunjin ve patron Hyunjae ile bir işin olmadı. Patron Jae'yi bilmem ama patron Hyunjin kesinlikle bu halini hiç hoş karşılamazdı."

Duyduğu isim ile Jeongin oturduğu yerde dikleşti istemsizce. İçini bir huzursuzluk kapladı. Her ne kadar reddetse de bir şekilde onunla karşılaşacağını bir kere daha fark etti ve midesinin kasıldığını hissetti.

Boğazını hafifçe temizledi ve, "Geçen gün içtikten sonra uyku düzenim bozuldu, bu yüzden yorgunum." dedi. Bu sefer yalan söylememişti.

"Kendine çeki düzen vermelisin dostum. Bu işler kafa karışıklığına gelmez, en ufak hatada biteriz." diyen Changbin'e, "Haklısın." diye yanıt verdi. Oturdukları andan itibaren ilk defa konuşmasını fırsat bilerek, "Senin neyin var? Sen de oldukça sessizsin?" diye sordu. Pek umurunda olmasa da kendisi hakkında konuşmaktan iyiydi ona göre.

Changbin'in gözleri bir saniyeliğine Felix'e kaydı. Felix'in fark etmeyeceği kadar kısa bir süre olsa da Jeongin'in dikkatinden kaçmamıştı. Aralarında bir şeyler olduğu gün geçtikçe daha da belirgin oluyordu.

"Ailevi birkaç şey işte." diye mırıldandı tekrardan telefonundan oynadığı oyuna dönerken. Onun da konuşmak istemediği açıktı ancak Felix bunu da fark etmemişti. "Bir sorun mu var? Bana niye söylemedin?" diye sordu gözlerindeki ve sesindeki endişeyi gizlemek için ufacık bile olsa çaba sarf etmeden.

Alaycı bir şekilde güldü Changbin. "Beni umursamayı bıraktığını sanıyordum, geçen gün söylediklerinden dolayı."

"O sözler bir anlık sinirlendiğim için ağızımdan çıktı Changbin, bunu biliyorsun." Felix de yaslandığı koltukta doğrulmuştu.

"Senin 'bir anlık sinirle' söylediğin şeyler kafamı birbirine katıyor, tamam mı Felix? Benden nefret mi ediyorsun yoksa yanında olmamdan memnun musun bilmiyorum, ama söylediklerine bakılırsa benimle ilgili hoşuna giden ufacık bir şey bile yok." Nefes almadan kurduğu cümlelerin ardından telefonunu kapatıp ayağa kalktı Changbin. Oturdukları odanın kapısına doğru ilerlerken Felix'in seslenmesine rağmen durmadı ve kapıyı sertçe çarparak çıktı.

blonde & brunette [hyunin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin