Yalnızlık, Jeongin'in hep sakladığı gerçeğiydi. Hayatının en önemli anlarında hep yalnızdı o. Mezuniyetlerinde, doğum günlerinde, bayramlarında ve onun için özel olan tüm anlarında tek başınaydı. Her zorluğun altından kendi başına kalkmış ve kendini şu an edindiği mertebeye kadar getirmişti.
Bu mertebe ne kadar yüksek olursa olsun onu asla tatmin etmeyecekti. Dersleri iyi olduğunda, iyi bir lise ve üniversite kazandığında, okuduğu yüm okullarda birinci olduğunda ve iyi bir işe girdiğinde asla takdir edilmemişti. Kimi insana bu başardıkları inanılmaz gelse de Jeongin için yetersizdi. En tepeye ulaşana kadar yetersiz biri olacaktı kendine göre. Onun isteği güç ve görkemdi. Paraya da hayır demezdi tabii.
Hyunjin'in ona yaptığı teklif her ne kadar cazip gelse de onun mottosuna tersti. Her şey olması gerektiği gibi olmalıydı. Ve ikizler de ona bu konuda güvence sağlamıyordu. Ona söylenen yalanlar umurunda değildi. Jeongin sadece kendini düşünüyordu. Bu zalim dünyanın nasıl bir yer olduğunu çok iyi biliyordu. Bu ne ona söylenen ilk yalandı, ne de son olacaktı. Hayattan öğrendiği önemli şeylerden biri kendisi dışında kimseye güvenmemesi gerektiği olmuştu.
Hyunjin'e de güvenmemişti zaten. Bir tek duygularına yenik düşüp Hyunjae'ye güvenmişti. Güvenmek istemişti, sorgulamadan ve düşünmeden. Ve yine üzücü son onu bulmuştu. Bu hatayı kendisine sadece bir kere yapabilirdi. Bir sonraki artık hata olmaktan çıkardı. Bu yüzden de teklifi reddedip onlardan kendini uzaklaştırmak istemişti.
Ve, iki günlük aradan sonra kürkçü
dükkanına geri dönmüştü. Çalışmak uğruna yıllarını harcadığı şirketteki işinin başındaydı. Artık yapmaktan hoşlanmadığını fark ettiği işinin.Her gün aynı yere gelip aynı şeyleri tekrarlamak, aynı suratsız insanları görmek ve o kadar çabalayıp elinden geleni yapmasına rağmen asla memnun olmayan patronundan azar yemek içine sıkıntı düşürecek türdendi. Hayatını adadığı, ulaşmak için çırpındığı konumun ne kadar boktan olduğunu yeni yeni fark etmek de onun iyi hissetmesine pek yardımcı olmuyordu.
"Jeongin, patron seni çağırıyor."
Önündeki bilgisayardan gözlerini çekip sesin geldiği tarafa doğru kafasını çevirdi Jeongin. "Birkaç dakikalık işim var. Hemen geleceğim."
"Hemen gelmeni söyledi. Biraz da sinirliydi."
Oflayarak ayağa kalktı. Neden çağırıldığı konusunda bir fikri vardı aslında. Bu yüzden de gitmeye çekiniyordu, bu durumda haklı olan kendisi değildi. Bunu çok iyi biliyordu.
"O her zaman sinirli zaten. Bu sefer neye sinirli olduğunu tahmin etmek de zor değil."
"Sen de sakin görünmüyorsun. Bak sakın karşı çıkma dediklerine. Özür dile ve çık. Seni tanıyorum; altta kalmazsın ama bu sefer altta kalsan bir şey olmaz."
Kafa sallamakla yetindi Jeongin. Beomgyu haklıydı; Jeongin de modunda değildi ve patrona çıkışmayacağına dair kendine bile söz veremezdi bu durumda.
Asansörle en üst kata çıkıp patronun odasına doğru ilerledi. Etrafta pek insan yoktu, olan insanlar da dedikodu yaparak yavaş bir şekilde ilerliyorlardı. Dün ikizlerin binasında gördüklerinin tam tersiydi. İnsanlar geçim kaynağı olan işi bile umursamıyorlardı. Burası büyük bir şirketti ve gelirlerini düşünmüyorlarsa bile şirketin itibarı için çabalamaları gerekiyordu, onun da yaptığı gibi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
blonde & brunette [hyunin]
FanfictionHwang Hyunjae ve Hwang Hyunjin; bu iki isim Los Angeles'ta yaşayanların aklına kazınacaktı. twinhyunjin! [hwang hyunjin x yang jeongin]