10. İNCE İPLİ KUKLALAR

373 28 13
                                    

KAMERA

( oy verip yorum yapmayı unutmayınn )

"Ucu kadere bağlı ince ipli kuklalarız
bu hayatta. Her an kopacak
bir bağ, her an kanayacak kabuk
tutmuş bir yara."

10. İNCE İPLİ KUKLALAR

Bazen düşünmek bile istemiyordum.

İnsan bazen düşünmek bile istemezdi. Zihnindeki her bilgi ağırlık yapardı. Sadece boş bir duvarı izlemek isterdi. Ama izlediği duvar, zihnindeki konuşmaları dahada fazlalaştırmaktan başka bir işe yaramazdı. Hatta bazen insan duvara bile bakamazdı. Düşüncelerinin fazlalaşmasından ve onları kaldıramamaktan korkardı. Ben düşünmek istemiyordum çünkü kaldıramamaktan korkuyordum.

Her insanın omuzlarına iki ip asılıydı. Bu iplerin ucu kadere bağlıydı. O bize neler gösterirse onu yaşardık. Bu boyun eğmekti. Nehir gibi, Kayra gibi, Ceren gibi. Onlar kaderlerine boyun eğmişlerdi çünkü başka çareleri yoktu. Bazen içinizdeki o akıl yitirecek duygunun ismi korku olmazdı. Çaresizlik olurdu.

Çakır'ın omuzlarına bağlı ipleri ben alıp boğazına sarmak istiyordum. Önce Kayra gibi nefessiz kalmalıydı. Boynunda morluklar oluşmalıydı. Daha sonra bilekleri kesilmeliydi. Ceren gibi oluk oluk, çaresizlik içinde kan kaybede kaybede ölmeliydi. Bir şansı olduğuna inansa da kalbinde ufak bir yer, beyni çaresiz olduğunu bağırmalıydı. Daha sonra yanmasını gerekti. Cayır cayır. Canlı canlı. Her bir noktası kül olana dek. Nehir gibi yanmalıydı. Belki sessiz sedasız. Belki çığlık çığlığa.

Nehir oradayken atamadığı çığlıkları, benim rüyalarımda atıyordu. Onun çığlıkları beni uykusuz bırakıyordu. Bu ben ölene kadar devam edecekti ama öldükten sonra bile onun bana hep hayranlıkla bakan gözlerine nasıl bakacağımı bilmiyordum. Kendi içimde özürler diledim. Kendimi affetmeyi denedim. En azından anlamayı dinledim. Ama en ufak bir vicdan törpüleyici bulamadım. Öylece kalakaldım.

Kaya ortalarda yoktu. Olmasına da gerek yoktu. Eğer istemiyorsa onu zorlayamazdım. Ama şimdi istemiyorsa geri dönüşü olmadığını oda biliyordu. Benim sadece birkaç parça kalmış güzel lise anılarımı çöpe atmamı istiyorsa kendi bilirdi. Ne ona dönmesini söyleyecek halim, ne de cümlelerim vardı. Gidene dur denmezdi. Gidene yol açılırdı. Ama ben kapıları kapatırdım. Giden tekrar dönemezdi. İşte bu gitmekten beter yapardı onu.

Oturduğum ufak beyaz pufta toparlandım. Önümdeki beyaz aynaya çevirdim yorgun ama hala inançla parlayan gözlerimi. Her şeye rağmen başarı bana yakındı. Çünkü dün görmüştüm. Bana inananlar vardı. Yanımda olanlar vardı. Bu inancımı arttırdı. Sırtımdaki yükleri hafifletti. Dudaklarıma ufak bir gülümsemeyi payda etti. Gerçekten ekip olduğumuzu hissettim. Beynimle değil, tüm kalbimle.

Gözaltlarıma ten rengime yakın bir kapatıcı uyguladım. Ardından vişne çürüğü renginde bir ruj sürdüm neredeyse beyaz denebilecek dudaklarıma. Siyah saçlarımı açtım. Yavaşça ağır ağır taradım. Sevdiğim bir vanilya kokusunu boynuma ve bileklerime sıktım. Özenle ütülediğim üniformamın gömleğini ve kravatını giydim. Ardından altıma siyah okul eteğimi giydim. Dizime kadar uzanan beyaz çoraplarımı giydim. Çantama birkaç kitap koyduktan sonra ayağa kalktım.

Lena kapıda yaslanmış, beni bekliyordu. Onun üzerinde yeşil bir elbise vardı. Krem rengi bir hırka giymişti. Göğüs kısmına doğru inen, ucunda ufak zümrüt yeşili taş olan bir kolye vardı. Sarı saçlarını açmış, kulaklarının arkasına sıkıştırmıştı. Kusursuz yüz hatları onu mükemmel kılıyordu. Bugün onunla dersimiz olduğunu biliyordum çünkü kendisi artık yeni rehber öğretmenimizdi.

KAMERA (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin