10: Yara

67 8 11
                                    


Sabah yumuşacık yataktan sızıyla kalktım. Yanağımda ki yara daha çok şişmiş, gözümü zor açar olmuştum. Banyoya yönelip aynaya baktım ve gerçekten de kötü bir manzarayla karşılaşmıştım. Resmen kendimi tanıyamıyordum. Banyodan bir hüsranla ve tek gözümle odadan çıktım. Mutfaktan sesler geldiği için oraya yöneldim. Bir kadın koşturuyor, o ise elinde gazete ve kahvesiyle masanın en başında oturuyordu. Masanın diğer ucunda durdum ve beni fark etmesini bekledim.

Kafasını kaldırmadan " Günaydın " dedi. Ben cevap vermeyince yavaş yavaş gözlerini üzerime dikti. Yüzümü görünce ilk önce gözleri parladı ve sonra eski umursamaz haline geri döndü. Elindeki gazateyi ve kahveyi bıraktı ve ayağa kalktı.

" Dün sorucaktım yüzüne ne oldu diye ama sanırım geç kalmışım. "

Bişey demek istemiyordum çünkü ne diyebilirsin ki. Babamın eziyetleri den biri daha mı diyecektim? Hayır hayır böyle söyleyemezdim.

Ben suskunluğumu kurarken bir adım daha atarak söze girdi.

" Yüzün daha fazla şişmeden hastaneye gitsek çok iyi olur. "

Hastaneye gidemezdim. Ya etrafta polisler varsa? Ya beni yakalarlarsa? İçimde polis lafı geçirince hastaneye gitmemeyi tercih etmiştim bile.

" Gitmesek? Evde ilaç falan sürsem geçer olmaz mı? "

Yüzüme sanki çok garip bişey söylemişim gibi baktı ama ben gayet ciddiydim. Biraz daha öyle baktıktan sonra ciddiyetimden emin olmuş gibi başını 2 yana salladı, hafif bir gülüşle.

" İlaçla geçilecek birşeye benzemiyor maalesef küçük hanım. "

Kafasını mutfakta koşuşturan kadına döndü.

" Aysel hanım siz çıkın kahvaltıyı hazırlamanıza gerek kalmadı. "

Bana döndü ve " İtiraz istemiyorum hemen üstüne bişeyler al gidiyoruz. " demiş ve benim bişey dememe izin vermeden mutfaktan çıkmıştı.

Evet canım yanıyordu ama polislere yakalanırsam daha çok canım yanardı. Hele ki gitmem gereken yere gidemeyeceğimi bilerek tutsak edilmek, günahımın bedelini ödemek daha çok canımı yakardı.

O pislik bunu hak etmişti. Ne kadar benim de cezalandırılmayı hak ettiğim gibi.

Yabancı adamın dediğini yaparak sadece çantamı alarak dış kapının önünde beklemeye başlamıştım. Çok geçmeden o da hemen gelmişti. Kapıdan çıktığımız da hiç fark etmediğim siyah gösterişli bir araba duruyordu. Şoför koltuğuna oturdu ve beni bekledi. İçimde kötü bir his dolup taşıyordu ama şuan itiraz etme şansımın olmadığını adım kadar biliyordum.

Yolculuk kısa sürmüş hemen hastaneye varmıştık. Hastanenin kapısından girmeden önce derin bir nefes aldım ve danışmanlığa doğru tanıdığım ama aslında tanımadığım adamın arkasından ilerledim. Ben sessizce bekliyor ve etrafı inceliyordum. O ise işlemleri hallediyordu.

Son söylediğine kulak kabartarak dinledim. " Evet ben Arslan Karahanlı. "
Demek adı buydu. Artık en azından yabancı dememe gerek kalmicaktı. İşlemleri halledip bana döndü. Kafasıyla koridoru göstererek ilerlemeye başladı. Tabi ki bende peşinde ilerliyordum.

Bir doktorun kapısının önünde durdum ve kapıyı çalarak içeri girdik. Doktor ilk gözlerini Arslan'ın yüzüne sonra benim yüzüme çevirdi. Arslan benim konuşmayacağımı anlamış olacak ki söze girdi.

" Pansuman için geldik. "

" Buyrun hanfendi böyle geçin. "

Dediği yere geçip oturdum. Elinde pamuk ve birkaç şeyle gelip önüme oturdu. Arslan ise karşımda duruyor ve bana bakıyordu.

Doktor en çok korktuğum gerçeği bana dönerek sordu " Bu nasıl oldu? "
Verebileceğim doğru düzgün bir cevap yoktu. Ne diyebilirim diye düşündüm. Aklıma ilk gelen şeyi söyledim.

" Mutfakta bişey kızartırken kızgın yağ döküldü. "

" Pek kızgın yağ ile ilgili görünmüyor hanfendi. "

Arslan dikkatle dinliyordu. Eminim ki ikisi de yalan söylediğimi anlamıştı. Diyecek hiç bir şey yoktu. Mazaret sunmuştum ama beğendirememiştim.

Arslan hiç beklemediğim şekilde duvara yasladığı sırtını dikleştirdi ve olaya dahil oldu. " Siz yapmanız gerekeni yapın doktor bey. " bana inanmamış olmasına rağmen beni bu sorunun ağırlığından kurtarmıştı.

" Biraz acıyabilir demek isterdim ama sanırım çok acıyacak. Çünkü 2. Derece bir yanık söz konusu. "

Söylediğini duydum ama duymak istemedim çünkü bana ağır basan bu yara değil birini, babamı öldürmüş olmam ve rahat şekilde ortalık da dolaşabilmemdi. Ben gözlerimi kapatmıştım ki bir el elime dokunana kadar. Gözlerimi açtığımda Arslan elimi tutmuş doktorun yaptığı her hareketi dikkatle izliyordu. Sanki her an bişey olursa üstüne atlayacak gibi doktoru izliyordu.

Doktor yüzüme birşeyi dokundurunca yüzümü burusturdum. Doktor devam ettikçe Arslan'ın elini sıkıyordum. 10 dakikalık bir işlemden sonra yüzüme bandaj takıp bitirmişti. Sedyeden inerken de eli hala elimdeydi.

" Bu yazdığım ilaçları aksatmayın. 1 hafta sonra kontrole gelin. "

" teşekkürler doktor bey" diyerek elindeki kağıdı aldı. Ve bana döndü. Ben elimi hafif sıkıp gösterince elini elimden çekti. Odadan çıktık. Etrafı inceledim ve kimseyi görememenin rahatlıyla nefes aldım. Her zaman ki gibi önden yürüyor ben ise arkasından ilerliyordum. Tam çıkışın dibinde durdu ve bana döndü. Ben noldugunu anlamaya çalışırken kolumu tuttu ve koridordan hızlı adimlarla beni de kendiyle beraber merdivenlere sürükledi. Üst kata çıktık ve koridorda biraz daha ilerleyip bı odanın içerisine girdik. Allah'tan kimse yoktu.

" Noluyor Allah aşkına? "

" Bağırma! Kapıda polisler vardı napsaydim. Seni onların önüne bıraksamıydım. "

Dediği şeyle içimden bir s*ktir çekmiştim. Korktuğum şey başıma gelmişti.

" Napicaz şimdi? "

" Bekleyelim biraz. "

2-3-4 dakika derken zaman zor geçiyordu. Hiç bir duymuyor veya görmüyorduk. Arslan derin bir of çekip telefonunu çıkardı.

" Ahmet .... hastanesindeyim. Kapıda polisler var. Hemen halletmen lazım ki çıkayım artık şu lanet yerden. "

Sinirliydi. Yüzü de bir o kadar gergin. 5 dakika sonra telefonuna mesaj sesi gelmiş, derin bir oh çekmişti. Yüzünü bana döndü ve hiç bişey demeden kapıyı açıp çıktı. Bir o kadar yakın bir o kadar da uzaktı.

Ardından bende çıktım. Merdivenlere yöneldik ve çıkışa gelince bende hala polis olup olmadığı hissiyle doldum. İlk Arslan çıktı etrafına bakındı. Arkasına döndü ve bana hafif kafasını sallayarak yürümemi işaret etti. Siyah arabanın kapısında biri yaşlanmıştı ve Arslan onu tanıdığını belli ederek selamlamis arka koltuğa geçmişti. Bende onun gibi arka koltuğa yanına geçtim.

Bugünün yorgunluğu ve stresi beni yormuş, yol bana uzun gelmişti. Göz kapaklarım yavaşça kapanıyorken, eliyle kafamı hafif tutarak beni. Omzuna yatırdı. Ve hafif bir sesle fısıldadı.

"Bir cesedi sırtlanmış ufacık bir ruhsun sen.
Epiktetos "


Hikayeyi okuduğunuz için teşekkürler. Lütfen düşüncelerinizi paylaşmayı unutmayın:)

Kan Davası Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin