18: Silah

58 7 11
                                    


Uyandığımda kan ter içerisindeydim. Kabuslar peşimi bir türlü bırakmıyordu. Yataktan çıktım ve odanın içerisinde ki banyo olarak düşündüğüm kapıdan içeri girdim. Tahmin ettiğim gibi banyoydu. İçimden " koskoca saray sayılır burası. Bu kapının ardından depo çıkacak hali yoktu ya." Diye geçirdim.

Elimi, yüzümü soğuk suyla buluşturunca az da olsa kendime geldim. Aynada kendime bakınca, her zaman ki gibi zavallı durumda ki kadını gördüm. Güçlü durmaya çalışan kadını gördüm. Bitmiş ve bir amacı olmayan bir kadını gördüm.

Harbi neden yaşıyordum ki? Babamı cezalandırdım, annemi buldum, Özgürlüğüme kavuştum. Daha ne yapacaktım? Beni cezalandırmak amacıyla yanında tutan adamın dizinin dibinde mi duracaktım? Asla. Asla izin veremem böyle birşeye.

Ya ölücektim bu yolda ya da öldürerek ilerleyecektim..

Aynada düşüncelerimden arındırdıktan sonra yüzümde ki yaranın daha iyi olduğunu ama izinin kalacağının farkına vardım. " O yara benden sana miras olarak kalsın yavrum. " Kulaklarıma çınlayan sesle burnumdan soludum ve banyodan çıktım.

Odaya geri dönünce boy aynasını fark ettim ve kendime baktım. Kaç gündür adam akıllı bir şey giymiyordum. Duvarda asılı olan saatte baktığımda sabahın 7 su olduğunu gördüm. Bu kadar çok mu uyumuştum? Resmen dünün yarısını uykuya vurmuştum.

Çok fazla ses çıkarmayarak odayı karıştırmaya karar kıldım. Uzun gri gardırop da bir sürü siyah kıyafet vardı. Siyahtan başka renk yoktu. Dolabın içinden uzun siyah bir tişörtle, bir eşofman çıkardım. Hızlıca giyindim ve üstümden çıkardıklarımı banyo da ki sepete attım.
Oda, yıllarca hapis hayatı gibi yaşadığım eve eş değer büyüklükte ve boyuttaydı.

Ev demişken, evim olmuş muydu benim? Hayır, hayır. Benim evim annemle beraber gömülmüştü o kara toprağa...

Kafamı iki yana sallayarak kendimi ayırdım bu düşüncelerden. Oda da pek karıştıracak bir şey bulamadığım için odadan çıkmayı düşündüm. Belki bu büyük ve keşfedilmesi gereken evde, çıkmam için gerekli bir şey bulurdum.

Odanın kapısını sessiz bir şekilde açtım. Odadan çıktım ve kapıyı aynı sessizlikte geri kapattım. Merdivenleri parmak ucumda inmek için büyük bir uğraş verdim. Ama son 2 basamak kala, eskimiş bir basamak gıcırtı sesi çıkarmıştı. Nefesimi tuttum ve kimsenin uyanmamasını diledim.

Merdiven basamaklarını da bitirince, oturma odasına doğru ilerleyeceken kapıda bir gölge gördüm. Kafamı oraya çevirdiğimde siyaha bürünmüş bir beden dibimde duruyordu. Kim olduğunu kestirmek imkansızdı çünkü; Hem güneş tam doğmadığı için hava tam aydınlanmamıştı hem de uzunluğu normal bir uzunlukta değildi.

" Ne yapıyorsunuz Alya hanım? "

" Sana da günaydın adını bilmediğim ve Göremediğim yabancı. "

" Günaydın Alya hanım. Ben Alparslan beyin görevlendirdiği 07.30-09.00 arası koruma. "

" Waow. Bu kadar tehlike verici göründüğümü düşünmüyordum. Baksana sizi saatlere bölmüş kendisine zarar vermeyeyim diye. "

Bana nasıl baktığını bilmesem de bu denli rahat konuşmama şaşırdığını hissediyordum.

" Sence de tehlikeli mi gözüküyorum?"

" Lütfen böyle sorular sormayın Alya hanım. Ne yaptığınızı sorabilir miyim? "

" Oturma odasına gidecektim. Eğer burnunu sokmasaydın. "

Kan Davası Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin