8: Rüya

82 9 12
                                    


Her yer neden böyle simsiyahtı? Hiç bir şey belli olmuyordu. Nereye dönersem döneyim etraf karanlıktı. Üstümde bembeyaz uzun, bol salaş bir elbise vardı. İleriye doğru bir,iki adım attım. Bir ışık farkettim ve oraya doğru yürümeye başladım. Yaklaştıkça ışık büyüyor gözlerim kamasıyordu. Işığın altında bir kapı vardı.

Kapıyı açtım. Zayıf ışığın göstermesiyle uzunca bir merdiven vardı. İlerlemeye devam ettim. Burası aynı bodrum katına benziyordu. Son basamaktan inerken otomatik ışık açıldı ve yerde onlarca siyah muşambalar vardı. Bu ağır koku tek bir şeyi açıklayabilirdi; bu muşambaların içinde cesetler olduğu.

Sonra bir ışık daha açıldı. Bu ışık güçsüz, zayıf bir ışık değildi aksine her yeri aydınlatıyordu ve tavandan sarkan iple asılı gördüğüm iki bedende gözlerim takılı kaldı.

Onca ceset arasında annem ve babam tavanda asılı, gözleri kapalı, yüzleri bembeyaz şekilde duruyordu. Bu bir rüya mıydı? Yoksa zihninin oyunu muydu? Her şekilde bu sahneyi yaşamak veya görmek istemezdim. Hele annemi o şekilde görmek istemezdim. Tepki veremiyor sadece bakıyordum. Gözümden bir damla düşmüştü.

Babamı o lanet evde kendi ellerimle öldürmüştüm. Burda asılı duramazdı. İmkansızdı..

Annemi o huzur bulduğu mezarında bırakmıştım. Hasretle, özlemle..

Aklım almıyordu. Nasıl olabilirdi böyle bişey? Babam, annemi hep benim yüzümden öldüğünü söylerdi. Şimdi karşımda ölümünün sebeplerinin ben olduğum, iki ceset vardı. O iki ceset benim ailemdi...

Biri beni sarsıyordu ama ben kendime gelemiyordum. Ne olmuştu öyle? Neden herşey yavaş yavaş silinip tekrar karanlıkta kalmıştım?

" Bücür kendine gel artık "

Sürekli biri bu cümleyi tekrar edip beni sarsıyordu. Zaten başım ağrıyordu şimdi daha çok ağrımaya başlamıştı. Sonunda gözlerimi açmıştım ve bana seslenen uğultu da artık netleşmiş o yabancı adamın kollarında yatıyordum. İçimden küfür savurarak yavaşça kalktım ve oturur pozisyona geçtim. Etrafıma baktığım da beni getirdiği yere tekrar geri getirdiğini gördüm.

Bana endişeli ve ne yapacağını, ne diyeceğini bilmeyen bakışlarla bakıyordu. Benim başım yine şiddetle ağrıyordu. Anlamış olacak ki ortada duran cam sehpanın üzerinde duran ilaçla suyu bana uzattı. Ellerim istemsizce titrerken, elindeki ilacı aldım.

Yüzüme bakıyordu. Bense gördüğüm rüyanın gerçekliğini düşünüyordum. Rüyamda ki cesetlerle dolu olan bodrum, bu evde ki bodrumla alakası olabilir miydi? Karşımda duran kişi tehlikeli olduğunu varsaymıştı. Hatta bana zarar verebileceğini de söylemişti. Bu yüzden kaçmamış mıydım? Ama tekrar aynı yerdeydim.

Hala yüzüme bakıyordu. Bir duygu kırıntısı arar gibi bense sadece susuyor ve sadece düşüncelerimle kaybolmak istiyordum. İkimizde susuyorduk. Sonunda sessizliği bozan o olmuştu.

" O uçuruma ben olmasam atlıyacak mıydın?"

" Bilmem "

" Peki şuan ne düşünüyorsun."

Söylemekle, söylememek arasında gidip geldim. Ama tanımadığım birine de endişelerimi anlatacak değildim.

" Hiç "

" Sadece hiç mi? "

" Evet "

" Peki öyle olsun bakalım küçük hanım"

Sadece göz devirmekle yetindim. Ama konuşmasına devam etti.

" Eee nerde kalmıştık? "

Bunu benim sormam lazımdı bı yerde çünkü babamla husumetini söylemiyordu bı türlü ama şöyle de bişey vardı sanki kaçmamışım gibi normal şekilde konuşuyordu.

" Yorgunum. Sonra" diye mırıldandım. Bana baktı. Doğru söylüyor muyum diye veya yüzümde yorgunluğun kırıntısını arıyordu.

" Kaç saattir uyuyorsun. Bu ne yorgunluğu böyle? "

Ciddi bir tavır takınıp, sadece ona baktım.

" Aaa tabi hanfendi sonra konuşabiliriz ne demek. Hatta buyrun sizi bir odanıza çıkarayım. "

Böyle U dönüşü yapması beni güldürmüştü ama fazla uzun sürmedi yüzümde ki gülümseme hızla kayboldu ama onun bakışları hızla kaybolmadı.

Gözlerini ayırdı ve öksürür gibi yaparak ayağa kalktı. Bende onun gibi kalktım. Olduğumuz odadan çıkmıştık. O önde, bende arkasından onu takip ediyordum. Evin ışıkları yanıyordu. Demekki hala geceydi.

Merdivenlerden yukarı çıkıcağım sırada merdivenin altinda bir kapı görmüştüm. Sonra pek takmayarak peşinden ilerledim. Yukarı kata çıkınca bizi uzun ve bir sürü keşfedilmeyi bekleyen kapı karşıladı sağdan 2. Kapıyı gösterdi.

" Burası senin odan. Evin kapısı kilitli ve güvenli. Alt katta ki camlarda öyle ve üst katta olduğumuz için demirlikler var. Yani kaçmak biraz zor olur küçük hanım. "

" İstesem tünel kazarak bile çıkarım ama yorgunum. "

" Hmhm. Neyse yarın seninle daha detaylı konuşuruz. Malum ikimizde yorgunuz. "

Benim bişey dememi beklemeden hızlı adımlarla koridorun sonunda ki odaya girdi ve kapısını yüzüme bakmadan kapatmıştı. Terbiyesiz

Odaya girdim. Çok güzeldi, hiç hayatımda böyle bir oda görmemiştim. Zaten bir ev büyüklüğündeydi. Bu ev bu kadar büyük müydü ya?

Oda gri temalarla süslenmişti ve çok hoş duruyordu. Hemen yatağa doğru adımlarımı hızlandırıp, kendimi yatağa bıraktım. Çok yumuşaktı, sanki bunca zamandır kendimi sert betonda yatıyormuş gibi hissediyordum. Odada 2 kapı daha vardı. Merakla oralara da bakmıştım. Biri giysilerin olduğu bir oda diğeri ise banyoydu.

Duş alma kararı alarak, banyoya yöneldim. Sırt çantamdan kıyafetlerimi çıkardım ki aklıma dank etti benim telefonum hala kayıptı. Kesin o adı herif almıştı. Sabah zaten konuşacaktık, o zaman telefonumu alırdım. Zaten şuan ihtiyacım yoktu. İhtiyacım olan şey güzel bir duş sonra uykuydu.

Duşumu almış, tertemiz olmuştum. Yatakta uzanıyordum. Yorgun olmama rağmen gördüğüm rüyanın etkisi yüzünden uyuyamıyordum.

Yataktan yavaşça kalktım ve kapıya yöneldim. Kapının gıcırdamamasına dikkat ederek kapıyı açtım. Merdivenlerden yavaş yavaş indim. Ve yan tarafa geçerek merdiven altında duran kapının önünde durdum. Bu kapıyı gördüğümden beri beni çeken bir şey vardı sanki. Rüyamla alakası var gibi hissediyordum. Kulpu tuttum ve derin bir nefes aldım. Tam açıcakken,

" Ne yapıyorsun sen orda? "

Hassss...

İçimdeki merakı öldürmeden yakalanmıştım.

Düşüncelerinizi yazmayı unutmayın. Okuduğunuz için teşekkür ederim:)


Kan Davası Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin