19: Travma

62 8 9
                                    


Küçüklüğümün hüznü vardı kalbimde
Küçüklüğümün çağrışları vardı kulağıma
Küçüklüğümün acısı sindi vücuduma..

İtmişti beni bir karanlığa.
Almış olduğu karanlıktan başka bir karanlığa koymuştu beni.
Duramıyordum karanlıkta. Oda öyle bir odaydı ki tek bir ışık  tanesi bile yoktu.Ne kadar bağırsamda duyulmuyordu sesim. Şuan yaşadığım her dakika, her saniye bana geçmişi hatırlatıyordu. Çıldırmış gibi karanlık, nem kokusunun ağır olduğu oda da kendimi kaybetmişcesine çıkmaya uğraşıyordum.
Oda o kadar basıyordu ki beni, anlatamazdım ama krize gireceğimden emindim.

Yorulmuştum artık. Uzun süredir durduramıyordum kendimi. Sakin olamıyordum ama şimdi yorgunluk vurmuştu bedenime. Kendimi odanın bir köşesine attım. Gözlerimi kapattım ve derin nefesler almaya çalıştım ama faydası olmuyordu.

Aklıma gelen düşüncelerle boğuşuyordum. Kapalıydı gözlerim ama zihnime bir sürü görüntüler geliyordu.

Kanlar içinde yerde yattığım görüntüler canlandı zihnimde. Babamın elleri benim kanımla boyanmış, zemin de benim kanımla yıkanmıştı.
O günü çok net hatırlıyordum. 13 yaşımdaydım. Annem rüyalarımda bile beni terk edeli 3 yıl olmuştu o zamanlar...
Babam evde değildi. Kaçmamam için evin kapısını kitleyip giderdi. Hiç aklına gelmezdi kızının camdan atlayacağı. Atlamıştım o gün 1. Katta olan evin camından. Ne uğruna mı? Yan komşum Toprak yüzünden..
Bana geceden söz vermişti, beni anneme götüreceğine söz vermişti.
Annemi kaybetmeden önce dediğim gibi çok güzel bir hayatım vardı. O güzel hayatımda Toprak, en yakın arkadaşımdı ta ki annemin gidişinde tüm hayatımı aldığı gibi toprağı da almıştı benden.
Kanmıştım Toprağın lafına, babam gider gitmez hemen toprağın yanına gitmiştim. Tabi işler umduğum gibi olmamıştı.
Annesi Selin teyze, beni görünce her zaman yaptığı samimi gülüş yerine nefret dolu bir ifadeyle bakmıştı bana.
" Selin teyze, Toprak içerde mi? "
" İçerde kızım ama sen buraya gelemezsin artık."
" Neden? Sana kötü bir şey mi yaptım Selin teyze?"
" Sen benim en iyi arkadaşımın ölmesine sebep oldun Alya. Başka ne yapabilirsin? Burda bekle sakın burdan ayrılma! "
Benim bir şey dememe izin vermeden, kapıyı yüzüme çarpmıştı. Dediklerine çok üzülmüş, hatta ağlamıştım.
Beklememi istemesini sebebi; babamı aramasıydı.
Zaten herkes benim görünmez olmamdan memnundu. Herkes annemle beraber beni de kara toprağa gömmüşlerdi.
Babam sinirle gelmişti ve beni selin teyzenin evinin kapısından sert bir şekilde ittirerek eve sokmuştu. Hiç bir şey dememiştim, dememişti.
Şunu çok net hatırlıyorum, o gün babam beni alıp, eve sokarken, camdan selin teyzenin sert bir ifadeyle baktığını dün gibi hatırlıyordum.
Suratı sanki "günahında boğul" der  gibiydi.

4 duvarın kapısı açıldı. Adım atmama izin vermeden itmişti beni. Ağlamaya hazır olan gözlerim, ne yapacağını bekliyordu. Vücudum kendimi korumak için dayanıklı veya güçlü değildi şimdikine göre.
Babam direkt üstüme geldi ve beni attığı yerden iki yakamı tutarak kaldırdı.
" Ne b*kuma bana dert açıyorsun ha? Ne yapmaya çalışıyorsun aptal?"
Ağlıyordum ve asla cevap veremiyordum çünkü; cevabı basitti, korkuyordum. İliklerime kadar korkuyordum babamdan. Hayal kırıklığı vardı içimde. Nasıl böyle bir adama dönüştüğü ile ilgili bir kırgınlık..
"Cevap versene! "
Bağırması beni daha çok tetiklemiş, ağlamam şiddetlenmişti. Beni yere fırlattı tekrardan ve saçlarımdan sürükleyerek benim odama götürmüştü. Hem bağırıyor hem de ağlıyordum. Beni odanın ortasına getirip sertçe bıraktı ve odanın penceresiyle, perdesini kapattı.
İçimde ki korku anlatılmaz derecede artmıştı. Ağlamam devam ediyordu ama nefesimi tutmuş gibi hissediyordum kendimi. Bana doğru geldi ve " tişörtünü çıkar " dediğine anlam veremeyerek baktım. " SANA HEMEN TİŞÖRTÜNÜ ÇIKARTMANI SÖYLEDİM. HEMEN! " 
Bağırmasından sonra tişörtümü çıkardım ve uzun atletimle, babamın karşısında kaldım. Yerde oturur pozisyonda dururken, e yapacağını beklerken. Pantolonun da ki kemeri yavaşça çıkardı. " Arkanı dön Alya."
Bir şey demeden, tedirgince arkamı döndüm. Beklemediğim bir hamleyle kemerini sırtıma hiç durmadan vurmaya başlamıştı.
O günün, gecesine kadar benim şarkım çaldı o evde. Şarkım çığlıklarım, karanlık düşmanım olmuştu.

Aklıma gelen görüntülerden sonra gözlerimi daha sıkı yumdum. Ellerimle, sırtımı okşayarak bir ileri, bir geri sallanmaya başladım. Geçmişten kalan izlerim, benim için her zaman bir son yazıyordu. Ama ben bir yolunu bulup erteliyordum geçmişin beni öldürmesini. Ama ne kadar ertelersem, erteleyim bu bedenim ve zihnim ölüme daha çok yaklaşıyordu.

Sırtımda ki izlerin sebebi babam, kalbimde ki boşluğun nedeni annemdi. Sevgisizlik, insanı eder miydi bir katil? Veya sevgisizlik, insanın çocuk olmasını engeller miydi?
Bana sorsanız sevgisizlik her şeyi yaptırabilecek bir güçte bir kavramdı.

Kendimi başka düşüncelere yönlendirsemde, bu karanlık oda yüzünden aklım maziye dönüyordu. Ağlamaktan buz kesmiş yüzüm, geçmişte kalsa bile belli olan sırtımda ki kemer izlerinin yangını, içimde ki koca boşluk ve üzüntü hissi ile kala kalmıştım bu oda da.

Lanetler okuyordum kendime. Boşu boşuna olay çıkarmıştım ama hak etmişlerdi. Hem, hem o pislik tıktı beni buraya. Benim bir suçum yok ki.

Hala aynı pozisyonda bir ileri, bir geri şeklinde sallanmaya devam ediyordum. Burdan çıkınca asla ama asla hoş bir tarafımı sergilemeyecektim. O pisliğe bunun bedelini ödetecektim.

Aklıma annemle, babamın birbirine her sabah söylediği şarkı geldi. Ne zaman kafamı, dizlerime gördüğünü bilmeden kaldırdım kafamı. Boş karanlığa baktım ve annemin kahvaltı sofrası kurduğunun hayalini kurdum.

Hatırladığım kadarıyla şarkıyı söylemeye başladım ve annemin arkası dönük bir şekilde mutfağı topladığını gözlerimin önünde canlandırdım.

"Böyle bir üzgünüm yadıma düştün
Nazende sevdiğim yadıma düştün
Böyle bir üzgünüm yadıma düştün
Nazende sevdiğim yadıma düştün

Gözlerim yoldadır kulağım seste
Seni unutmaram men son nefeste
Ey ceylan bakışlı, ey boyu deste
Ey taze sevdiğim yadıma düştün
Nazende sevdiğim yadıma düştün
Ey taze sevdiğim yadıma düştün
Nazende sevdiğim yadıma düştü."

Şarkıyı söylerken gözümden damlalar eksik olmadı tabi ki. Açtığım gözlerimi kapattım çünkü; oda üzerime üzerime gelmeye başlamıştı artık. Aynı o gün ki gibi...

Aklıma yine aynı sahneler gelmeye başlamıştı. Durdurmakta zorlanmaya başlamıştım. Vücudumu saran ellerimi kaldırıp, iki yandan da kafama vurmaya başladım.

" Sus, sus Alya. Sus, sus Alya. Kendine gel. Kendine gel. "

Kafama vurdukça gözlerimi açtım ve görüntülerin kafamın içinden çıkması için daha hızlı ve sert bir şekilde vurmaya başladım.

" ALLAH KAHRETSİN. ALLAH KAHRETSİN. GİTMİYOR, GİTMİYOR. ZİHNİMDEN ÇIKMIYOR. COK ACIYOR ANLASANIZA, ÇOK ACIYOR. CANIM ÇOK ACIYOR. RUHUM COK ACIYOR ARTIK. "

Haykırarak ağlıyordum artık. Sinir krizi geçirecektim. Beni b*ktan bir yere tıkmışlardı ve çıkartmıyorlardı. Deliriyordum. Zihnimi toparlayamıyor, az önce ki gibi sakin olamıyordum. Derin nefes alıyordum ama dediğim gibi oda beni boğuyordu artık.

Ne kadar bağırsam, bağırayım kapı açılmıyordu. Küçüklüğümün şarkısı, yani çığırışlarım doldu kulağımda.
Yine herkes beni duyuyor, günahımda boğulmamı istiyordu...

Umarım yeni bölümü seversiniz.

Okuduğunuz için teşekkürler lütfen düşüncelerinizi paylaşmayı unutmayın:)))

Not= bölüm kısa gelebilir kusura bakmayın

Kan Davası Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin