"Tutkuların titrediği günlerde, akıl sözünü dinletemez."
...
Şirkette reklam için afiş tasarlarken odamın kapısının tıklatıldığını duyup kafamı ipadden kaldırdım. Görmeyi asla beklemediğim kişi, Bay Zora odamdaydı!
"Bay Zora?"dedim şaşkınca ve ayağa kalktım. Buraya nasıl gelmişti? Dördüncü katta tek benim odam bulunuyordu, ve yedek toplantı odaları.
"Seni görmeyince buraya gelmek istedim, İlay."dedi hafif bozuk Türkçesiyle. Onu iki gündür görmüyordum ve üç gün sonra ülkesine dönecekti. Aramızdaki resmiyeti de kaldırmıştı ki ismimle sesleniyordu.
"Bay Zora, bu kata çıkmak için bir sebebiniz yok. Bu kat bana özel sayılıyor."
"İlay, seninle konuşmama izin ver lütfen. Söylemek istediklerimi dinleyecek misin?"
"Oturun."dedim ve koltukları işaret ettim. Masamın karşısındaki yeşil koltuğa oturup bacak bacak üstüne attığında ona bakmadan karşısındaki koltuğa ilerledim ve elbisemin eteklerini toplayarak oturdum koltuğa. "Sizi dinliyorum. Bir sorun mu var?"
"Gözlerime bakmayacak mısın?"kafamı kaldırıp gözlerine baktım. "Dinliyorum. Acele ederseniz iyi olacak."
"Birkaç gün sonra Hırvatistan'a dönüyorum."dedi ve keskin gözleriyle gözlerimi delmeye başladı. Yüzünde karanlık bir ifade hüküm sürüyordu. "Evet,"dedim iç çekerek. "sözleşme imzalandı ve siz artık ülkenize dönmelisiniz."
"Benimle gel İlay. Seni ülkeme götüreyim."gözlerim kocaman açıldı ve boğazımda bir yumru oluştu. Günlerdir düşündüğüm şeylerin doğru olduğunu anladım. Bu adam, bana kafayı takmıştı! Ne ülkesine götürmesinden bahsediyordu? Kafayı mı yemişti?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZOR'A (+21)
General FictionHırvat Hristiyan iş adamı Zora Lovric, Türkiye'deki iş yemeğinde gördüğü Müslüman İlay Arslanlı'ya kafayı takıp onu ülkesine götürmek ister. "Bırak beni! Bırak beni!"diye bağırdım art arda. Canımı acıtıyordu. "Bırak!"gözlerime sinirle bakıyordu. Y...