14. Af

10.6K 516 101
                                    

Oy verdiysek bol yorumlarınızla keyifli okumalar dilerim efenim. ❤️

14. BÖLÜM

AF

Selim Efe kaşlarını çatarak yanıma doğru adımladı. "Bu dediklerin doğru olamaz." Dedi küfredercesine ama bu bana değil, her şeye rağmen konduramadığındandı. Başı hiddetle Ezgi'ye döndü. "Siz Ufuk'la bir şey mi yaşadınız Ezgi?" diye sordu. Ezgi ne diyeceğini şaşırdığında bakışlarını kaçırdı. Selim Efe sabrediyor sabrettikçe taşıyordu hisleri. "Biriniz bana cevap versin. Meltem ne demek istiyorsun?" Bu sefer sesi daha güçlü çıktığında çocuklar korkarak irkildiler. Umut ağlamaya başladı.

Yusuf, "Sakin ol Selim Efe." dedi, baskın bir sesle. Kucağındaki Umut'u sakinleştirmek amaçlı sallamaya başlamıştı. Kıvılcım atan gözleri Selim Efe'ye döndü. "Konuşmamanız gereken şeyleri çocukların yanında konuştuğunuz yetmiyormuş gibi hesap sorarcasına bağıramazsın."

Yusuf'un bariton sesiyle Selim Efe kaşlarını çattı. Gözleri kısa bir an çocuklara değdiğinde burnundan derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. "O benim arkadaşımdı." Dedi, hazmedemeyen bir sesle.

"Ve bende onun karısıydım." Dedim, yarasına tuz basmak istercesine. "Ve sen, Selim Efe, benimle evlendin. Kardeşinin arkadaşını, arkadaşının eski karısıyla. Kime neyin hesabını sormaya kalkıyorsun derler adama."

Ela gözlerinin arasında kalan kahverengi tutamlarda ateşleri gördüm. Yutkundu. Kolay değildi elbet, gerçekler yüzüne vurulunca. "Kardeşimin o arkadaşım dediğim adamla ne ilgisi olduğu merak etmem suç mu?" diye sorunca gülümsedim.

Ama bu gülümseme, masum değildi. Daha çok sinirini çıkartmak isteyen insanların daha çok gülmesi gibi bende daha çok gülümsedim. "Sana merak etmiyorsun, direkt yargılarcasına hesap soruyorsun. Onun bir hayatı var, onun bir ailesi vardı. Yakışıyor mu ailesinin yanında böyle konuşmak. Bir derdin varsa çekersin kenara, daha müsait olduğun bir anda adam akıllı sorarsın." Çenemi dikleştirdim. "Bak altını çiziyorum, sorarsın ama hesap değil, merakını gidermek için sadece." Dedim net bir sesle.

"Hesap sormuyorum!" diye karşı çıktı. Ellerini hafifçe uzamış kumral saçlarına çıkardı. Oradan Ensesine doğru yol aldı ve dudaklarını kemirmeye başladı. Aldığı her nefesi bin kat veriyordu. Ensesinden inen elini bana uzattı, bana doğru gelerek. Buz gibi olan ellerimi nasır tutmuş ellerinin arasına aldığında dudaklarına götürdü. "Ben sadece anlamaya çalışıyorum. Her şey o kadar boka sardı ki... Labirentte kaybolmuşum gibi hissediyorum. Neden her şey bu karışık? Kafam almıyor." Ellerim hala onun ellerinin arasındayken sessizce onu izliyor, tepkilerini gözlüyordum. Buz tutan sadece ellerim değildi, yangın çıkan yüreğimde buzdan alevler vardı. Kurumuş dudaklarını ıslattığında, "Gitme." Dedi, düşünmeden. "Oturalım, konuşalım. İki haftadır hasret kaldığım yüzünü, bana daha da mı hasret bırakacaksın. Böyle böyle mi cezamı vereceksin?"

"Her şeyin sorumlusu sensin Efe!" Sesim o kadar yükselmişti ki salondaki duvarlardan yankılanarak geri gelmişti. Selim Efe değil de, Efe dediğim için gözlerinde bir şeyler paramparça olduğunu gördüm. "Bu haldeysek senin yüzünden. Ben bir şey yapmıyorum, olması gereken bunlar." Sinirle güldüm. "Hatta daha fazlasını hakkediyorsun ama bak elim kolum bağlı, bir yere gidemiyorum. Ne kadar onur kırıcı olsa da şu an buraya muhtacım. Keşke Balıkesir'den gelmeseydim."

Ela gözleri kızarınca başını eğdi, yaşadığı mağlubiyetle. O da biliyordu suçunu, o da biliyordu hatasını. "Ben gideyim o zaman..." dedi, boğuk bir sesle sonunda konuşabildiğinde. "Ben fazlalığım buraya."

Gözlerimin ardı yanmaya başladı. Hayır, Meltem. Sakın ağlama. Lütfen ağlama. Dinlemedim kendimi, bir damla yanağıma doğru süzülmeye başladığında yanağımın içini ısırmaya başladım. "Sen değil, benim fazlalık. Burada kal, giderim ben." Bakışlarım, korkak bir şekilde bize bakan oğluma kaydı. Dudakları titriyordu. Kavgalar çok uzak olduğu şey değildi, ta ki buradan gidene kadar.

TarumarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin