sieben.

191 36 2
                                    

Arabaların hızları o kadar yavaştı ki Jihoon gergince yolcu koltuğunda kıpırdanıp duruyordu. Güneş hâlâ ufuktayken ona sakin olması için müsaade ediyordu.

Elleri dizlerini okşarken beyaz ve sarının farklı tonlarında dekore edilmiş çiçek buketi gözüne çarptı.

Düğün günleri gelip çatmıştı. Günün erken saatlerinden beri ayakta olan çift birbirleri hiç görmemişti neredeyse.

En son birbirlerini öptüklerinde, iki gün önce Jihoon'un odasındayken olmuştu. Ertesi günkü kıyafet seçimi tam bir fiyasko ile başlarken akşam saatlerinde bitmişti.

Neyseki mekanın son düzenlemelerini Jieun ve Hongjoong birlikte halletmişlerdi. Şimdi ise yaklaşık bir saat önce fark edilen kayıp çiçek buketini almak için Hyein ve Jihoon şehrin dört köşesini gezmişlerdi.

Yarım saat önce bulduklarını çiçek ile düğün alanına geri dönerken arabada yalnızca Hyein ve Jihoon vardı.

Ara sıra Jihoon'un bu telaşlı haline gülen Hyein, kıkırdamalarını bastırmak için dudaklarını dişliyordu.

Kırmızı ışık yandığında arabayı durduran Hyein, Jihoon'a bir bakış attığında gözlerinin kesişmesiyle kahkahasını tutamamıştı.

"Özür dilerim." dedi Hyein kahkahasını bastırmaya çalışırken. "Çok gergin ve sinirliyken alnının kırışma şekli çok komik Jihoon."

Derin bir nefes veren Jihoon birkaç saniye sonra o da Hyein'in kahkahalarına eşlik ederek gülmüştü. Kırmızı ışık yeşile dönüştüğün de ilk konuşan Hyein'di.

"Hormonlar etkiliyor Hyunsuk'u."

"Aniden beni arayınca ve ağlamaya başlayınca çok gerildim, bebeğe bir şey oldu sandım." dedi Jihoon.

"Meğersem çiçeği almayı unutmuşuz."

Hyein tekrar kıkırdadığın da düğün salonuna iyice yaklaşmışlardı.

"Bebek büyüdükçe daha da çok etkilenecek inan bana. Bazen çıldırtırken seni bazende mutluluk topu haline getirecek."

Jihoon başını sallarken sonunda düğün alanına girmişlerdi.

Arabadan indiklerinde mekanın kapısında bekleyen Hongjoong hemen onlara doğru geldi.

Jihoon'un elinden aldığı çiçeği hemen Hyein'in eline vererek onu Hyunsuk'un odasına göndermişti. Vakit kaybetmeden Jihoon'un odasına yol aldıklarında Hongjoong neler yapacağını anlatıyordu.

Aslında Jihoon bunların hepsini öğrenmişti. Papazın yanında beklerken Hyunsuk'un babası ile gelişini izleyecekti. Daha sonra yolun yarısında Hyunsuk'u babasından alacak ve onu papazın yanına kadar getirecekti.

Nikah töreni boyunca unutmayacağı yemini tekrar etmeliydi ve en sonunda Hyunsuk'u öpmeliydi.

Bunları düşündükçe midesine dolan kelebekleri göz ardı etmedi.

Nikah saatinin gelmesiyle dışarıya çıktığında beklediğinden daha fazla davetli olduğunu gördü.

Papazın yanında yerini alırken Hyunsuk'u bekledi.

En ön sıralarda yer alan ailesinin ve ikinci ailesi olacak Choi ailesine baktı. Hemen onların arkasında kalan masalarda oturan arkadaş grubunun geniş gülümsemelerine şahit oldu.

Yan masalarında oturan Hyunsuk'un arkadaşlarına bakmadan önce derin bir nefes almıştı. Gözleri çift çift bakan irislerde gezerken kulaklarına dolan o alkış sesleriyle Hyunsuk'un gelişini müjdelemişti.

Bakışları uzun yola ilk adımlarını atan Hyunsuk ve babasına dikkatlice odaklandı.

Daha çok Hyunsuk'a baktı. Beyaz takım elbisesinin içinde narin bir prens gibi duruyordu. Dün provalarda gördüğü kadarıyla aynıydı ama yan taraflarında uzanan beyaz tülleri daha hoş durmasını sağlamıştı.

Jihoon da onlara uyarak adımlarını atmaya başladığında Hyunsuk'un irislerine bakmayı asla kesmedi. Birkaç saat önce ağlamış olmasına sebebiyet veren hafif bir kızarıklık vardı gözlerinde.

Ama irisleri her türlü duyguyu barındırıyor ve parıldıyordu. Jihoon hepsine şahit oldu. En çokta aşkı ve sevgiyi gördü.

Orta da durduklarında babası Hyunsuk'un elini Jihoon'un eline verdiğinde hüzünle gülümsedi.

"Ona iyi bak evlat."

Jihoon başını salladı. Hyunsuk'a uyup döndüğünde genç erkeğin hemen kolunu sıkı bir şekilde kavradığını hissetti. Gergin olan tek kişi Jihoon değildi.

"Yanındayım güzelim, sakin ol." diye fısıldadı Jihoon. Hyunsuk'un yüzünde bir tebessüm göründü.

Fazla bir süre geçmeden kendilerini papazın önünde ki yerlerinde buldukların da Jihoon, Hyunsuk'un elini sıkıca tuttu.

Papaz onlar için dua edip, yeminlerine başlamalarını isteyene kadar sessiz kaldılar.

"Evet, Park Jihoon lütfen yemininizi edin."

Papazın ona müsaade etmesi ile bakışlarıyla birlikte vücudunu da Hyunsuk'a çevirdi.

İki elini de avuç içine sığdırarak konuşmaya başladı Jihoon.

"Hastalıkta ve sağlıkta, iyi günde ve kötü günde, yoksullukta ve bollukta, ölüm bizi ayırana kadar seni seveceğime yemin ederim."

Birkaç ıslık çaldı ama papaz derhal susturdu onları. Vakit kaybetmeden konuştu.

"Ve siz, Choi Hyunsuk lütfen yemininizi edin."

Dudaklarının ıslatan Hyunsuk gözlerinde ki gerginliği huzura bırakarak konuşmaya başladı.

"Hastalıkta ve sağlıkta."

Jihoon'un ellerini bu sefer Hyunsuk tuttu.

"İyi günde ve kötü günde."

Parmak eklemlerini okşarken sıcak bir duygu yaydı Jihoon'un vücuduna.

"Yoksullukta ve bollukta."

Bakışları iki gündür öpmediği yumuşak et parçalarına kaydı. Bir an önce öpmek istedi onları.

"Ölüm bizi ayırana kadar seni seveceğime yemin ederim."

Büyük bir alkış tufanı koptuğunda Jihoon pek misafirler ve aileleri ile ilgilenmedi.

Hyunsuk'un dudaklarını yaklaştı ve kendi dudakları ile mühürledi.

Alkışlara ıslık seside eklenince Jihoon bunların arkadaşları olduğunu hemen fark etti.

Hyunsuk'un kolları boynuna dolandığın da birkaç saat önce çok değerli olan ama şimdi değerin kalıntılarını içermeyen çiçek yere düştü.

Jihoon eşinin belinden tutup kendine daha çok çektiğinde öpüşmeleri daha da derinleşti.

"Mutlu bir evlilik diliyorum." Papazın kısık sesi onca sesin arasında kaybolup gitti.

-

oy sınırı 15

43, hoonsuk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin