Beyaz tül perdeden yansıyan ışığı siyah gölgelikler engelliyordu. Sabahın en erken saatleri değildi ama öğlene de daha çok vardı. Mesailerine çoktan başlayan insan selinin gürültüsü şehrin merkezinden daha yoğun duyuluyordu.
Yatağın içinde ki sıcaklıkta kendine bir yuva kurmuş, o yuva da saatler gibi gelen sürede yatan Hyunsuk için hava oldukça hoştu. Dünyadan kopmuş hissediyordu, boşluğun o en tatlı mutluluğundaydı.
Sessiz, sakin ve rahatlatıcı bir sürü sebebi vardı. Yatağının hemen karşısında olan cam balkondan gözünü yormayan manzarayı izliyordu. Ensesine çarpan sıcak nefes ve belinin etrafına dolanmış kollar, sırtında düzenli bir ritimle hareket eden kalp atışları...
Jihoon'un açıkta bıraktığı kadarıyla karnının üzerini okşamaya çalıştı. Fasulye veyahut nohut tanesini hissetmeye çalıştı. Ama yavaş hareketleri pek bir etki etmedi. İçinde ki varlığa minnet duydu, etrafında ki mutluluğun kaynağına sevgi doldu.
Gözlerini kırpıştırdı. Arkasında ki bedenin hızlanan nefeslerini duydu. Birkaç saniye sonra geceliğinin boynunda açıkta kalan yerlerine konan öpücükleri hissetti.
Kalbindeki hızı vücudunun her yerinde hissetti.
Dudaklarının kenarı mutlulukla yukarıya doğru kıvrıldı. Öpücükler hafif hafif yok olmaya başladığında arkasını dönmek istedi. Kafasını kaldırdığı an bir çift kahverengi irisle kesişti gözleri.
Yüzünde ki tebessüm kaybolmadan "Merhaba." dedi. Sabah uyanmasına rağmen sesi çok nazikti Hyunsuk'un. İnce ve tatlı bir mırıldanma gibi çıkmıştı iki dudağının arasından.
Sesin tatlılığı Jihoon'un hoşuna gitmiş olacaktı ki gözleriyle gülümsedi Hyunsuk'a.
"Merhaba."
Hyunsuk'un aksine Jihoon'un sesi kalın ve hırıltılıydı. Vahşi doğada asil bir kaplanı andırıyordu. Hyunsuk'un içinin titremesine neden oldu.
Tek kelimelik sözünün ardından yüzlerinin arasında ki santimetreleri ışık hızıyla kapattı Jihoon. Dün gece yeterince öpmemiş gibi et parçalarına yine üstünlük sağladı.
Bir eli hâlâ Hyunsuk'un beline sarılıyken diğer eli yumuşak yanaklarını okşuyordu. Tadına baktığı o eşsiz parçalardan geri çekildiğinde hüzün sardı birkaç saniyeliğine etrafını. Yıllar hatta asırlardır nasıl varlıkları olmadan dayanmıştı ki?
"İyi uyudun mu güzelim?" dedi Jihoon onları yan yana yatırmaya çalışarak. Hyunsuk'un kafasını çıplak göğsüne doğru çekmişti.
"Hıhım." demişti Hyunsuk. Parmaklarından birkaçı Jihoon'un yapılı göğsünün üzerinde geziniyordu. Biraz sonra sol göğsünün üzerinde durdular.
"Aslında hiç kalkmak istemiyorum. Bütün gün seninle tembellik yapabilir miyiz?"
Jihoon güldüğünde göğsünün titreşimlerini Hyunsuk da hissetti. Jihoon ellerinden biri Hyunsuk'un belini geceliğinin altından okşamaya başladığında nefesi kesildi.
"Neden olmasın." dedi Jihoon.
"Ama önce duş almamız ve yemek yememiz gerekiyor. Kızım aç değil mi?"
Son cümlesini esprili bir tavırla sormuştu Hyunsuk'a. Jihoon'un belinde ki elinin izlerine odaklanan Hyunsuk cevap vermekte birkaç saniye gecikti.
"Bi' süredir açız sanırım." Jihoon kıkırdadı.
"O zaman kalkalım." deyince Hyunsuk hemen hareket etmesini engelledi.
"Biraz daha yatalım Ji, sonra yemek yeriz." İkna olmaktan oldukça uzakta olan Jihoon, Hyunsuk'un gözlerine baktıkça inadını kırdı ve kabul etti.
Bir süre daha birlikte tembellik ettiler. Bazen dün gece düğünden hatırladıkları komik anlardan bahsettiler. Bazen öpüşmeye başladılar ve birbirlerine sahip oldukları için teşekkürler ettiler. Taa ki bir süre sonra Jihoon zorla yataktan kalkmaya onları ikna ettiğinde kalktılar.
Yemek yedikten sonra duş almaya karar verdiler. Mutfağın bir köşesine oturmuş olan Hyunsuk, Jihoon'un sadece şov yapmak için taktığı mutfak önlüğüyle kızarmış pirinç ve jambon yapmasını izledi.
Ara sıra Hyunsuk'u besledi. Tabaklara yumurtalar ve sebzelerle şekiller çizdiğinde Hyunsuk bunları kızları içinde yapmasını istedi. Yemeden önce tabaktaki köpek desenini de fotoğrafını çekmeyi ihmal etmedi.
Neredeyse saat öğlene doğru geldiğinde ikili banyodaki küvetin içinde huzur içinde yatıyorlardı.
Orman meyvelerinin aromasının etrafa yayılan sabun kokusunda ve sıcak suyun etkisinde iyice mayışmışlardı. Hyunsuk gözlerini kapatma dürtüsüne engel olamıyordu.
Jihoon'un yumuşak tenine çizdiği her desen onu uykunun kollarına daha da itiyordu. Gözlerini bir kez daha kırptı. Konuşmak için ağzını araladı ama ne söyleyeceğini bilemeden geri kapattı.
Gözleride buna uyum sağladı ve kapakları kapandı. Kolları arasında olduğu adamın varlığından bu kadar mutlu olacağını hiç düşünmezdi Hyunsuk. Altın tepsiyle önüne itilen bir yemek değildi Park Jihoon.
Aksine herkesin isteyeceği türden biriydi.
"Güzelim." dedi hafif kadifemsi ses. Hyunsuk bir an içinde olsa kendini rüyada hissetti. Ama gözlerini açtığında Jihoon'un yuvarlak kürelerini gördü.
Galaksileriyle parlıyordu.
Konuşmak için ağzını tekrar açacağı sırada Jihoon onu kaldırmış ve kucağına oturmasını sağlamıştı. Sıcak olan su daha ne kadar sıcak olabilir diye düşündü Hyunsuk. Elleri Jihoon'un omuzlarında durdu. Okşadı ve masaj yaptı.
"Uykunu dağıtalım." dedi Jihoon çapkın bir sırıtışla. Hyunsuk'un belinde ki ellerini çıplak kalçalarına yaslayarak iyice kendine çekti. Dudaklarını birleştirmeden önce Hyunsuk'un aşina olduğu o yüz ifadesini takındı.
Karanlık ve bir çok duyguyu barındıran o bakışı. Hyunsuk o bakışı ilk kez birlikte olduklarında görmüştü. Jihoon'un derin öpüşmesine ortak olmak için ağzını biraz gevşettiğinde vücuduna bulaşan sıcaklığın kolay kolay çözüme ermeyeceğini biliyordu.
-
oy siniri 17
ŞİMDİ OKUDUĞUN
43, hoonsuk
FanfictionHyunsuk, Park Jihoon'un çocuğuna hamileydi. - Bu kurgu da geçen her türlü olay, davranış ve kişilerin gerçek ile bağlantısı bulunmamaktadır.