sechs.

172 34 3
                                    

İlkbaharın son demlerini yaşayan evrende dökülen kiraz çiçeklerine bakıp yürüdü. Adımları ne hızlı ne de yavaştı.

Öğlenden sonra başlayan dersleri yeni bitmişti. Saat akşam altı civarındaydı. Gözleri etrafında gezerken kampüsün girişinde arabasının yanında bekleyen babasını görünce gülümsedi Hyunsuk.

Ağır olmayan sırt çantası ile yürümeye koyuldu. Hava sıcaktı ama esen rüzgar onu üşütmüştü.

Babasının kolları arasına girerken yaşlı adam kollarını oğlunun iki yanına sarmıştı. Sarı saçlarına bir öpücük bırakıp çekildiğinde kolunda ki çantayı da almıştı.

"Nasılsın evlat?"

Arabanın ön koltuğuna yerleştiğinde babası bekletmeden sormuştu. Hyunsuk gözlerini arabanın içerisinde ki boğucu hava yüzünden kısmış ve midesinde hissettiği dürtü ile camı hemen açmaya koyulmuştu.

"İyiyim baba." demişti açtığı cam ile yüzüne çarpan temiz havayı içine çekerken. "Birazcık bulantım var yalnız."

Babası yola odaklanmış gözlerini çekmeden güldü. Elleri kendi karnını işaret ederek Hyunsuk'a sordu.

"Büyüyor mu torunum?"

Torunum kelimesi bir anlığına Hyunsuk'un bedenini boşlukta hissettirdi. Herkesin hevesle beklediği bir bütün haline gelmişti bebeği.

Ebeveynlerinin ve Jihoon'un ebeveynlerininde dahil olduğu bir torun sevgisi başlamıştı aralarında. Her daim ne yediğini, içtiğini öğrenmek için arayan Bayan Park, yanı sıra sürekli annesi ile babasının bir an önce bebek alışverişine başlama hevesleri Hyunsuk'un da heyecanlanmasına ve değer gördüğüne neden oluyordu.

"Evet," dedi Hyunsuk elleri karnının üzerinde ki küçük tümseği okşarken.

"Ablam önümüzde ki hafta altı haftalık olacağını söyledi."

"Kalp atışlarını dinlediniz mi?" Heyecanla soran babasına güldü Hyunsuk.

"Hayır baba." Vücudunu biraz daha aşağıya kaydırarak rahat bir pozisyon buldu.

"Daha üç haftaya ihtiyacımız var."

Babasının yüzü asılırken Hyunsuk içinde ki bebeğin doğduğun da ne kadar sevileceğini düşündü. Elleri karnına masaj yaparken babasının sesi yine yankılandı arabada.

"Annen ve Hongjoong, Jihoon'un ebeveynlerinin evine geçtiler bizde şimdi gidiyoruz. Ablan da yoldaymış."

Hyunsuk başını salladı. Düğüne bir gün kalmıştı. Yarın kıyafet provaları ve düğün ile ilgili son düzenlemeleri kontrol etmeleri lazımdı. İki aile düğünden önce bütün aile üyeleri ile yemek yemek için Jihoon'un ebeveynlerinin evinde toplanmıştı.

Yolculuğun geri kalanı boyunca sessizlik hakim oldu arabaya.

Şehrin işlek caddelerinde uzak bir köşede iki katlı evin önünde durduklarını da geldiklerini anladı Hyunsuk.

Arabanın kapısını açıp indiğinde babasının çoktan inip eve doğru yürüdüğünü gördü. Adımları babasını takip ederken daha yeni yeni batının ufuk çizgisine ulaşan güneşe bakıp geçmişti.

Açılan kapı sesiyle bakışlarını gökyüzünden çekip kapı eşiğinde bekleyen genç kıza baktı.

Üzerinde parlak mavi çiçekler ile süslenmiş diz üstü elbisesi ile tam bir bahar havası solduruyordu. Hyunsuk'un babasına eğilerek selam verdiğinde bekletmeden onları içeriye almıştı.

Hyunsuk kot ceketini çıkardığında içeriden gelen yemek kokuları midesine hem açlık hissiyatı veriyor hemde bulantı seviyesini yükseltiyordu.

"Merhaba."

Genç kızdan çıkan ses Hyunsuk'un kulaklarına dolduğunda kendi hayal dünyasında daldığı yerden çıkmıştı.

Yüz hatları Jihoon'u andırıyordu ki genç kızın konuşması ile Hyunsuk onun Jihoon'un kız kardeşi olduğunu anlamıştı.

"Merhaba." dedi Hyunsuk sesinde ki çekingenliği yok sayarak.

"Hyunsuk, canım benim hoş geldin!" Bayan Park'ın ani girişi ile aralarında ki konuşma hemen kesilmeye yüz tutmuştu.

"Jieun ile daha sonra tanışırsınız." Kolunu girip onu yemek odasına doğru çekiştiren kadına ayak uydurdu Hyunsuk.

"Senin için bir sürü yemek yaptım." Hyunsuk'u yemek masasına oturturken konuştu Bayan Park. Ellerini bir tabağa uzatıp masa da bulunan yemeklerden koymaya başladı.

Tabağın yarısını doldurduğu sırada merdivenlerde inen Jihoon'u gördü. Sade giyinmişti ama Hyunsuk'un yutkunmasına neden olmuştu.

Kendine gel, dedi Hyunsuk içinden. Basit bir kot ve beyaz tişört giyiyor.

"Jihoon buraya gel ve eşine yardım et." Bayan Park'ın seslenmeden önce bile Jihoon'un yönünü çevirdiği yere doğru yürüdü.

Annesi arkasını dönüp giderken kocaman yemek odasında yalnız kalmışlardı.

Jihoon Hyunsuk'un yanında ki sandalyeye oturmadan önce kısa bir öpücük bırakmıştı sarı saçlarına.

Elleri Hyunsuk'un zayıf karnını okşarken vücudunu kendine çekmiş ve yanaklarını öpmüştü.

Jihoon'un hareketleri altında etkisiz kalan Hyunsuk'un yaptığı tek şey ellerini Jihoon'un göğsünde durmasıydı.

Genç adamın sarılışına karşılık verirken Jihoon'un nefesi boynuna çarpıyor ve omurgasından aşağıya birer titreşimler gönderiyordu.

"Seni özledim." dedi Hyunsuk elleri Jihoon'un boynuna dolanırken. Jihoon zahmetsizce Hyunsuk'u kucağına çektiğinde hamile gencin içini bir utanç kapladı.

"Bende güzelim."

Neredeyse bütün aile üyeleri yan odada gülüşüp sohbet ediyorlardı. Jihoon sanki Hyunsuk'un içinde ki endişeyi anlamış gibi genç çocuk kucağındayken ayağa kalkmıştı.

Birkaç dakika önce annesinin doldurduğu tabağı da alarak merdivenlerden yukarıya çıktı.

Hyunsuk, Jihoon'un kucağında ki rahatlığını hiç bozmadan hareketsizce durdu. Saniyeler sonra Jihoon'un odasına girdiklerinde, Jihoon genç çocuğu kucağında indirmeyip yatağa oturmuştu.

Hyunsuk ağzına yemek tıkıştıran Jihoon'un yüz hatlarının hepsini iyice inceleyip durdu. Hyunsuk'a yemek yedirirken birbirine bastırılan dudakları öpülmek için can atıyordu.

Hyunsuk küçük bir çocuk gibi mızmızlandı. "Seni öpmek istiyorum Jihoon."

"Olmaz güzelim." demişti Jihoon kaşığı Hyunsuk'un ağzına sokarak. Yüzünde ki sırıtışı büyüdükçe Hyunsuk olduğu yerde küçülmüştü.

"Sen yemeği yiyeceksin bende seni."

43, hoonsuk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin