Jeju'da ki otel restore edilmiş eski bir antik yapıydı. Kurumuş kirecin beyaz damgası yapay ışıklandırmalarında etkisiyle muazzam bir görüntü veriyordu. Ayriyeten denizin de binanın yansımasını çizdiği desenler öyle böyle sıradan değildi.
Hongjoong akşam yemeği için otelin restoranını kullanmayı teklif ettiğinde Jihoon ve Hyunsuk ikiliside kabul etmişti. Sonuçta daha burada kalacak dört günleri vardı. Zaten bugün yolculuktan dolayı şehrin içini gezmek yerine en yakın yerden lezzetli bir şeyler yemenin peşindelerdi.
Jihoon yarın için bir gezi planlamak istediğini söylediğinde Hongjoong'un onu kesmesi oldukça hızlı olmuştu.
"Ah, yarın bence birbirimizi rahatsız etmeyelim. Ertesi gün bir şeyler yapabiliriz elbette." Hongjoong konuştuğunda otelin restoranında oturmuş akşam yemeği için hazırlanıyorlardı. Bir kişi eksikti: Seonghwa.
Hyunsuk onun nerede olduğunu bilen tek kişiyken diğer iki adam onu hâlâ odasında hazırlanıyor olarak biliyorlardı.
Öğleden sonraki zaman diliminde yatakta atıştırmalıklarını yerken Seonghwa'dan bir mesaj almıştı Hyunsuk. Bugün lobide bahsettiği 'erotik iç çamaşırını' başarıyla bulmuştu ve onu Hyunsuk'a vermek için akşam yemeğini beklediğini söylemişti.
Jihoon ile odadan çıkarken şifreyi ona yazıp mesaj atmış ve Hongjoong ile lobide buluşmuşlardı. Hongjoong Seonghwa'nın yakında geleceğini söylediğinde Hyunsuk hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davranmıştı.
"Yani yeni evlileri yalnız mı bırak demek oluyor bu?" Hyunsuk elindeki çatalı masanın üzerinde bulunan yeşil sebzeli mezeye daldırmak için uzattı. Jihoon, Hyunsuk'un dediğiyle kıkırdadı.
"Evet, tam da bunu demek istedim." diye dilini dışarıya çıkardı Hongjoong. Geriye yaslanıp saatine baktığında Hyunsuk eşini düşündüğünü varsaydı. Ofladığında ise bunun doğru olduğunu anladı.
"Gelinini mi özlüyorsun?" diye alaycı sözleri masaya döktü Hyunsuk. Hongjoong'un bakışlarını üzerinde hissettiğinde mezenin yavan tadına göz devirip elindeki çatalı bıraktı.
"Senin damadını özlediğin kadar olamaz." demişti Hongjoong. Sanki bundan keyif alacak olan oymuş gibi keyiflice sırıttı. Hyunsuk bakışları Jihoon'un suratında gezdirip eline geçen tek şeyin eğlence olduğunu anladı.
"Söylesene Jihoon." Hongjoong eğleniyormuş gibi bakışlarını Hyunsuk'tan Jihoon'a çevirdi. "Düğün gecesi ne yaptınız?"
Hongjoong'un bombayı ortaya atmasıyla Hyunsuk sol gözünün seğirdiğini hissetti. Önündeki kadehi su ile dolu olmasaydı kesinlikle ona doğru fırlatırdı.
Küçüklükten gelen bir şeydi bu. İkizler ne kadar birbirlerine yakın olsa da sinir bozucu bir şekilde birbirlerini darlamaları oldukça normaldi. Bunun yüzünden bir kez Hyunsuk, Hongjoong'un saçlarına sakız yapıştırmıştı. Elbette ki Hongjoong da bununla yetinmemiş ve uyurken Hyunsuk'un yüzünü boyamıştı.
Liseye geçtiklerinde bundan vazgeçmişlerdi ama işler bu seferde sözlü olarak devam etmişti. Şimdi ki gibi.
"Bunu sana söylemeyeceğiz." diye çıkıştı Hyunsuk. "De'mi Jihoon?"
"Sana sormadım." diye göz ucuyla Hyunsuk'a baktı Hongjoong. "Yeşil şeyi yemeye devam et."
Hyunsuk elindeki çatalı sıktı ve eğlencede dört köşe olan Hongjoong'a baktı.
"Bebeğim." Yan tarafında hissettiği eller beline doğru dolanıp kalçalarına dokunduğunda birazcık olsun sakinleşti Hyunsuk. Hyunsuk, Jihoon'un hafif gülümsemesine bakıp kendine gelmeye çalıştığında Hongjoong müdahale eder gibi mızmız bir ses çıkardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
43, hoonsuk
FanfictionHyunsuk, Park Jihoon'un çocuğuna hamileydi. - Bu kurgu da geçen her türlü olay, davranış ve kişilerin gerçek ile bağlantısı bulunmamaktadır.