Küçükken acının ne olduğunu hep şöyle tanımlardı Hyunsuk, dizinin kanaması ya da annesinin almadığı patlayan şekerler. Nasıl ağladığını göz önüne alınca zamanla acının boyutunu ve verdiği tepkilerinde değişimini izledi.
Büyüdükçe acılar daha az kansızlaşmaya başlıyordu. Yaralar dışarıdan değil yavaşça içeriye nüfuz ediyordu. Yüreğinin en derinliklerine indiğinde o yaralar acıdan nefes almayı bile zorlaştırıyordu. Boğazına bir çift el yapışmış gibi ölümü hissediyordu, acıdan ölebilirdi insan.
Hongjoong'un yanaklarından aşağıya inen gözyaşlarını sildiğinden beri bir daha ağlamamıştı. Hongjoong'un kendisine göre daha iri yarı bedenini kolları arasında öyle duruyordu.
Ara sıra sığ nefesler alıp veriyordu, her nefes alışında sanki ciğerleri sökülüyormuş gibiydi.
Hongjoong, Jihoon ve ona olanları anlattığında Hyunsuk baştan sonra kadar yalnızlık ve hüzün kokusunu duymuştu.
Hongjoong'un Seonghwa ile tanışması neredeyse iki yıl öncesine dayanıyormuş. O zamanlar ikisi iyi arkadaşlarmış hatta birkaç ortak derslerinde proje arkadaşı bile olmuşlar. Hongjoong'un dediğine göre geçen sene bahar doneminden itibaren Seonghwa'yı herhangi bir yerde görmemiş. Bu kısmı anlatırken duyduğu endişeyi kaçırmamıştı Hyunsuk.
İki ay önce ise tekrardan Seonghwa ile karşılaşmış. Gerçi buna pek karşılaşma denmezmiş çünkü gecenin bir yarısı elinde valizi ve oğlu Wonbin'le kapısında duruyormuş. Neden geldiğini ya da çocuğun nasıl olduğunu hiç sorgulamadan eve almış Hongjoong.
Hyunsuk parmak eklemlerini okşarken Hongjoong'un geri çekilmesine izin verdi. Gözleri kızarmaya çok ama çok yakın bir şekilde terk etmişti onu. Ellerini kucağına çekerken Hyunsuk'un yüzüne bakmıştı.
"Sanırım Seonghwa ile tanışmalısınız." demişti. Oturduğu yerden kalkıp içeriye girinceye kadar Hyunsuk'un bakışları üzerindeydi. Jihoon'un mutfak tezgahına yaslanan bedenine kayınca bakışları dudaklarını istemeden büzmüştü.
Oturduğu yerden kalkıp Jihoon'un açık kolları arasına girince kendine ait sıcaklıkta tamamlanmış hissetti. Yüzüne konan kelebek öpücüklerle rahatladı. Geri çekilip Jihoon'un yüzüne baktı, aralarında ki uzaklık çok azdı.
"Suçlu hissediyorum."
Jihoon parmaklarını saçlarının arasından geçirip iki avucunu da yanaklarını koydu. Yaklaşıp burunlarını birbirine sürterken "Böyle hissetme." demişti.
Hyunsuk'un yumuşak peluş dudaklarını öpüp geri çekilmişti. "Haydi Seonghwa ve oğluyla tanışalım." demişti.
Jihoon'un elinden tutup mutfaktan çıkmalarını sağladıktan sonra oturma odasında ki çifte yaklaştılar. Kapının eşiğinden içeriye girdiklerinde Seonghwa'nın yanağını öpüp geri çekilen Hongjoong'un kollarında Wonbin vardı. Çok güzellerdi, Hyunsuk'un kalbi bu görüntü ile sımsıcak oldu.
Seonghwa'nın siyah irisleri onları bulunca Hyunsuk'un en samimi olduğunu düşündüğü gülümsemesi ile ona baktı. Genç adamın yumuşak yanaklarının gerilmesi ile gülüşüne verilen karşılığa hayran kaldı Hyunsuk.
Ardından gelen Jihoon ile kanepenin bir köşesine geçip oturdukların da Jihoon'un sakinleştirici eli belinde geziniyordu. Hyunsuk bu duyguya hemen bağlandı.
Seonghwa'nın yüzünde gezinen bakışlarına odaklandı bir süre. Gözleri büyüktü ve siyah irisleri büyüleyici derecede güzeldi. Saçları siyahtı ve kalpağının iki yanına uzun püsküller halinde dağılıyordu. Bir kısmını topladığını düşündü Hyunsuk. İnce bir vücudu vardı ve fiziği Hyunsuk ile benzerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
43, hoonsuk
FanfictionHyunsuk, Park Jihoon'un çocuğuna hamileydi. - Bu kurgu da geçen her türlü olay, davranış ve kişilerin gerçek ile bağlantısı bulunmamaktadır.