12. BÖLÜM

427 31 11
                                    

SÜSEN DEN
kendimi toparlayıp bağıra bağıra konuşmaya devam ettim.
" baba sen ne diyorsun ya, ne evlenmesi istemiyorum ben, istemiyorum anlamıyor musun."
" susen ben isteyip istemediğini sormadım, sana ne yapacağını söyledim."
" ölürüm de onunla evlenmem, yemin ederim kendimi öldürürüm baba duydun mu?"
" evde ayrıntıları konuşuruz kızım." Diyip suratıma kapattı.
sinirle koridorun ortasında çığlık atıp telefonumu yere fırlattım.
yasmin korkuyla konuşmaya başladı.
" süsen ne oldu iyi misin?"
" yasmin, silah çantanda mı?" Dedim gözlerim dönmüş şekilde.
"  ne yapacaksın." dedi korkuyla.
" silahı ver bana." dedim gözlerimi yere dikmiş şekilde.
" susen..."
" silahı ver dedim sana." diye bağırdım bir anda.
bağırmamla hemen çantasındaki silahı elime verdi.
hızla eteğimin arasına sıkıştırıp telefonumdan onu aradım.
soğuk bir sesle konuşmaya başladım.
" demek nikah günü aldın...
okulun arka bahçesine gel." Diyip suratına kapattım.
" süsen sakın yapma bunu." dedi yasmin korkuyla.
" ben kimseyle evlenmek zorunda değilim, şimdi, ya o yada ben ikimizden biri ölecek." dedim sakin bir sesle.
sonra hızlıca arka bahçeye gittim, onu orda görmemle etegimin arasındaki silahı çıkarıp ona doğrulttum. sonra da bağıra bağıra konuşmaya başladım.
" çıkar sende silahını, çıkar çünkü ikimizden biri şimdi ölecek."
bunu dememle kaşlarını çatıp konuştu.
" evlenmemek için değil mi?"
" evet." dedim büyük bir öfkeyle.
" ne ben nede sen ölmicez, bu evlilik olucak süsen kılıç, ister  iste ister isteme, sen benim karım olucaksın."
kocaman bir kahkaha atıp gozlerim dolu dolu elimdeki silahı ondan çevirmeden konuşmaya başladım.
" öyle mii... Ben şimdi seni şuracıkta vurursam ne olucak, nasıl evlenecek sin benimle."
buruk bir tebessümle konuştu.
" çünkü vurmicaksın beni... beni vurmaya yüreğin yetmez süsen.
aklın vurmak istese de, kalbin buna izin vermez."
" asıl kalbim seni vurmak istiyor, kalbim anladın mı beni pislik." dedim silahın namlusunu çekip...
" yapamazsın." dedi inatlaşır gibi.
" öyle bir yaparım ki..." Diyip bir anda tetiğe bastım.
büyük bir gürültüyle ömeri vurduğumu anladım.
elimdeki silah yere düşüp sert zemine çarptı, gözlerimi Ömere çevirdim,
yerde yığılmış şekilde omuzunu tutuyordu.
yüzümü buruşturup korkuyla yanına Koşup yere oturdum, ömerin omzunu tutup konuştum.
" ömeeer, ömeeer iyi misin, bak bana." dedim, gözleri yarı açık öylece kıpırdamadan duruyordu, yüz ifadesinden canının yandığını anlayabiliyordum.
" ambulansı arıyorum." dedim sesim titreye titreye.
" ha- hayır... arama." dedi zorlukla.
sonra devam etti.
" benden, doru- doruğu ara." dedi.
hemen dediğini yapıp yerdeki telefonunu alıp doruğu aradım.
" aloo kardeşim."
" ben süsen. şey doruk, ömer yaralandı okula gelip bizi çabuk alır mısın?"
" neee, nasıl yaralandı, kim yaraladı, hem okulda nasıl oldu bu?"
" ya bişey sorma çabuk gel lütfen, çok kan kaybediyor."
" tamam geliyorum." Diyip kapattı.
" Ömer dayan, lütfen dayan." Diyip omzunu tuttum.
" kızım sen nasıl bir manyaksın ya, hem vuruyorsun hemde ölecem diye korkuyorsun. haa bu arada sana inat ölmicem, evlenicem kız seninle."
bunu demesiyle sinir bozukluğuyla gülüp konuştum.
" yaa offf yine mi başladın sen, rüyanda görürsün anca." dedim.
" oha lan noldu burda, kardeşim iyi misin?" doruğun gelmesiyle rahat bir nefes aldım.
" yaa hadi konuşturma bindir artık." dedim sinirle.
doruk, ömeri arkaya bindirdikten sonra bende hemen yanına geçip başını dizime koydum.
" çok üşüyorum." bir anda fısıltı şeklinde bunu demesiyle gozlerim doldu, boğazımda sert bir yumru hissettim.
" doruk biraz hızlı ol lütfen, kötüleşiyor."
" tamam." Diyip daha da hızlandı.
" süsen, benim çok uykum var."
bunu Diyip gözlerini yavaşça kapattı.
" hayır hayır aç gözünü lütfen aç olmaz uyanık kalman lazım, omer lütfen kapatma gözünü." dedim.
ama gözleri hala kapalıydı, bende aklıma gelen ilk fikirle konuşmaya başladım.
" bak eğer gözünü açarsan seninle evlenirim."
bunu dememle Zar zor gözünü açıp yorgunlukla konuştu.
" valla mı?" bunu demesiyle gülüp konuştum.
" sen niye benimle bu kadar evlenmek istiyorsun ki anlamıyorum yani.
aşık mısın, değilsin, ne için istiyorsun beni."
bunu dememle fısıltı şeklinde konuştu.
" senin gibi bir kadına sahip olursam, dünyanın en şanslı adamı olurum."
" bu ne şimdi aşk itirafı falan mı" dedim gözlerimi devirip.
" ne anlamak istiyorsan onu anla." dedi yine yorgun bir sesle.
Bir kaç dakika sonra bir eve geldiğimiz de doruk hızlıca omeri tutup içeriye soktu.
"süsen ben kurşunu çıkarıcam ama senin de yardımın lazım, ömerin yanında olur musun?"
" olurum tabikide." dedim.
doruk ömeri koltuğa uzandırıp malzemeleri almak için yukarıya gitti.
bende ömerin başında durup konuştum.
" iyi olucaksın merak etme."
" beni vurmanın bedelini sana ağır ödeticem yalnız süsen kılıç." dedi pis pis sırıtıp.
" sen bir kurşun çıkmadan diğerini de yemek istiyorsun herhalde." dedim gülerek.
" evett geldim." doruk elindeki malzemeleri yanına koyup yarayı temizlemek için bez çıkardı.
" süsen, sen ömerin gömleğini çıkartır mısın?"
doruğun dedigi cümleyle gozlerim Ömere kaydı, sonra da; " tamam." Diyip çok narin hareketlerle düğmelerini açmaya başladım.
aramızdaki yakınlık dikkatimi cok fazla dağıtıyor du.
yaralı olan omzundan gömleği çıkarmayıp. makasla o kısmı kestim.
" susen şimdi ben kurşunu çıkarıcam, sen elinle ömerin ağzını kapatır mısın, bağırırsa acıyı daha çok hisseder."
hızlıca Ömere bakıp, " tamam." dedim.
elimi ömerin dudağına götürüp kapattım, ve Fısıltı şeklinde konuştum.
" sen Ömer yılmaz sın, senin için acı katlanılmayacak birşey değil.
hadi şimdi gözlerini gözlerime kilitle, ve benden başka  bişey düşünme, acıyı hiç düşünme, hatta hani az önce pis pis sırıtıp demiştin ya, senden beni vurmanın intikamını alıcam... şimdi benden intikam aldığını düşün." dedim bunu derken gözlerimi kaçırmıştım.
yine aynı sırıtışla gözlerini evet anlamında kapatıp açtı.
" o zaman başlıyorum." dedi doruk.
bende; " hazır şuan başla." dedim.
doruk da yavaşça elindeki bıçağı ömerin kurşun isabet ettiği omuzuna götürdu.
sonra yavaşça bıçağı kurşunun olduğu kısma doğru batırdı.
bunu yapmasıyla, ömer den iniltiler geldi, elini boşta olan elime kenetleyip sımsıkı tuttu.
bende diğer elimi ağzından çekip saçını okşamaya başladım.
" doruk çıkmadı mı hala kurşun?"
dedim telaşla.
" çok az kaldı."
" Ömer dayan hadi bitmek üzere." dedim saçını okşamaya devam edip.
" hehh çıktı sonunda." doruk kurşunu çıkartıp metal demirin içine attı.
bende elime hemen ıslak bezi alıp yarasını temizlemeye başladım.
ben yarasını temizlerken o yavaşça uykuya daldı.
" uyuması normal mi?" Dedim, telaşla doruğa bakıp.
" normal merak etme."
" ömeri sen mi vurdun?"
doruktan gelen soru bir anlığına afallamama sebep oldu.
" evet." dedim pişmanlıkla.
" seninle evlenmek istiyor diye mi?"
" evet." dedim yine.
" bir insanı seninle evlenmek istiyor diye öldürmek istemeye hakkın yok, hemde omer gibi birine bunu yapmaya hiç hakkın yok, omer seninle evlenmek için bu kadar inat ediyorsa vardır bir planı, aklında nasıl bir plan var bilemiyorum ama bu yaptığı plan kesinlikle senin iyiliğin için."
" benim iyiliğim için mi ?" Dedim merak dolu bakışlarla.
" evet." dedi sadece.
ben ağzımı açıp tam bişey soylicekken doruk sitem dolu bakışlar atıp konuşmaya devam etti.
" bir daha sakın Ömere zarar veriyim deme, ben senin saçma sapan öfkenden dolayı canımdan kanımdan, herşeyim olan ömeri kaybedemem, o benim tek ailem anladın mı?, yasmin senin nasıl kardeşin ise ve nasıl ailen ise, ömer de benim için öyle."
doruğun cümleleri bittikten sonra sertçe yutkundum ve sadece, " anladım."
diyebildim.
" benim biraz işim var ben gelene kadar ömerin yanında kal, ama yine öldürmeye çalışma tamam mı?" dedi çok soğuk bir sesle.
sadece başımı sallamakla yetindim.
oda daha fazla bişey demeden evden çıkıp gitti.
doruk gidince bende koltuğun kenarına oturup elimi çeneme yaslayıp ömeri izlemeye başladım.
bir insan uyurken bile yakışıklı olabilir miydi.
iç sesim yine yoldan çıkmıştı, yine saçma sapan şeyler düşünüyordu.
bir anda aklıma gelen fikir ile ayağa kalkıp koşa koşa mutfağa gidip malzemelere baktım, mercimek çorbası için yeterince malzeme vardı.
madem ömeri bu hale ben getirdim.
o zaman iyileştirmek de bana düşüyordu.
ömer uyanmadan önce hızlıca çorbayı yapmaya başladım.
çorba piştikten sonra bir kase doldurup yanına iki dilim ekmek ve bir bardak su ve ağrı kesici koyup ömerin yanına gittim. hala aynı bebek gibi, masum masum uyuyordu.
yavaşça canını yakmadan uyandırmaya çalıştım.
" Ömer... Ömer hadi uyan."
gözlerini yavaşça kırpıp bir bebek edasıyla dudağını büzüp konuştu.
" ölmedim mi ben?"
" Ömer ne saçmalıyorsun ya, ölmedin tabiki." Diyip sertçe çıkıştım.
" eee o zaman başaramadın benden kurtulanadın."
" aynen kurtulamadım senin gibi bir ayıya... şey yani senin gibi mükemmel bir insana katlanmak zorundayım." dedim gözlerimi devirip, sonra da tepsiyi işaret edip devam ettim.
" hatta bak sen iyileş diye sana çorba yaptım." Diyip kaşığı çorbaya daldırdım, sonra da ağzının dibinde durdurup konuştum.
" açsana ağzını." dedim sinirle.
" açmazsam nolur." dedi sırıtıp.
" dua et hastasın, yoksa göstermiştim sana ne olacağını."
" ya kızım hastayım ben ya, biraz kibar davran bana."
" ayyy paşam tabiki başka emrin." dedim yine gözlerimi devirip.
" beni vurdun az kalsın ölüyordum, o yüzden bana az da olsa iyi davranmak zorundasın."
" keyfimden mı vurdum ben seni, ruh hastası mıyım ben. sen benimle evlenmek için inat etmeseydin bende bu kadar sinirlenip seni vurma noktasına gelmezdim." dedim. ve o an aklıma doruğun söylediği cümle geldi.
senin iyiliğin için yapıyor...
" bilmediğin şeyler var." dedi yüzünü ciddi bir hale çevirip
merakla konuştum.
" neymiş benim bilmediğim şeyler.
hadi söylede bende bileyim."
" söyleyemem." dedi gözlerini gözlerimden ayırmadan.
bıkkınlıkla konuşmaya devam ettim.
" neden söyleyemezsin ömer.
bak gerçekten anlayamıyorum saçma sapan şeyler yaşanıyor." dedim.
yüzünü buruşturup konuştu.
" süsen bak çok yorgunum, yaram acıyor, bu konuları ben iyileşince konuşuruz."
" ama..."
" aması maması yok süsen." Diyip gözlerini kapattı.
dudağımı büzüp üzgün gözlerle konuştum.
" çorbayı içmicek misin?"
gözleri kapalı şekilde cevap verdi.
" içmicem, iştah bırakmadın."
" ama ben çok uğramıştım, sen iyileş diye özenle yaptım."
bunu dememle gözlerini açıp yüzüme bakmadan konuştu.
" bir kaç saat öncesine kadar öleyim diye bana kurşun sıkan kız, şimdi de yaşayayım diye elinden geleni yapıyor.
dünya çok garip bir yer gerçekten." dedi buruk bir gülüş atıp.
sonra da devam etti.
" sen git benim gibi biriyle zamanını boşa kaybetme. ben dorayı çağırırım.
en azından o benim ölmem icin uğraşmıyor."
bunu demesiyle büyük bir hayal kırıklığı peyda oldu hem kalbimde hemde gözlerimde.
buruk bir tebessümle konuştum.
" haklısın, senin yanında ben değil dora olması lazım. neyse gidiyorum ben." Diyip aceleyle eşyalarımı falan alıp evden çıkıp gittim.

ÖMER DEN
süsen gittikten sonra sesli şekilde düşünmeye başladım.
" hak edene hak ettiği gibi davranırım ben, ilk önce öldürmeye çalışıp sonra da yaşamam için uğraşmaya hakkı yoktu, hem doktorum hemde katilim mi olmaya çalışıyordu bu kız." dedim.
sonra da rehberim den dora nın numarasını bulup aradım.
açtığında direk o itici sesini duydum.
" alooo... omercim bu sefer nasıl bir işin var benimle." dedi, sesinden ukalalık akıyordu.
ukalalık bile sadece süsene yakışıyor du.
ukala olayım derken büyük bir tatlılığa bürünüyor du yüzü.
süsen yine nerden çıkmıştı şimdi, diye düşündüm kendi kendime.
sonra da dora ya cevap verdim.
" ufak bir kaza geçirdim, yanımda biri olsa iyi olur."
" o kişinin ben olmamı istediğinden emin misin?"
sorusuna  bıkkınlıkla cevap verdim.
" evet dora."
" tamam o zaman beş dakika ya oradayım, öpüyorum seni."
" görüşürüz." Diyip bişey demesini beklemeden kapattım.
bir anlığına gözlerim çorba olan kaseye gitti, uzun uzun baktım. sen iyileş diye özenle yaptım demişti.
kaşığı çorbaya daldırıp içtim.
sonra gözlerimi kapatıp ufak bir tebessüm ettim.
sonra bir anda telefonumun titremesiyle ne olduğunu merak edip gelen bildirime baktım, sarp mesaj atmıştı.
" abi ben İstanbula geldim."
sarpın verdiği haberle kocaman gülümseyip cevap attım.
" hoşgeldin kardeşim benim, İstanbul seni özledi, ama ben daha fazla özledim." dedim.
" pazartesi nikahın var oğlum onu hiç kaçırır mıyım ben."
yazdığı mesajı okumamla yüzümdeki tebessüm kaybolup gitti.
sarpın bugün yaşananlardan haberi yoktu ve lması konusunda da pek istekli değildim.
" aynen kardeşim, abinin nikahını da kaçırıcak kadar sorumsuz bir kardeş değilsin sen." yazıp gönderdim.
sonra kapı çaldı bende dora nın geldiğini düşünerek yüzüme zoraki bir gülümseme koyup kapıya ilerledim.
kapıyı açtığımda karşımda dora yı gördüm, benim halimi görünce kaşlarını çatıp telaşla yarama bakarken konuşmaya başladı.
" bebeğim ne oldu sana böyle ya." dedi.
sonra da ellerini omzuma götürüp okşadı, bende kendimi çekip yorgun şekilde konuştum.
" büyük bişey değil dora, hadi geç içeri."
dora, içeri geçerken telaşla konuşmaya devam etti.
" ne demek büyük bişey değil, içinden geçmişler senin  resmen, kim yaptı sana bu pisliği. kim bu kadar vahşice davrandı sana."
bunu demesiyle bir anlığına sesimi yükselttim.
" bişey yok diyorum sana dora.
kapat şu konuyu. ben seni buraya beni kendime getir diye çağırdım, daha fazla kaybolmama neden ol diye değil."
bunu dememle şevkat dolu gözlerle konuştu.
" tamam sayın Ömer yılmaz." dedi ve sonra gözleri çorba dolu olan kaseye kaydı.
" canım sana bu çorbayı kim yaptı,
doruk mu?" Dedi ve hızla bir kaşık içip konuştu.
" yalnız bu çorba çok iyi olmuş, ben bile kadın olduğum halde doruk kadar güzel çorba yapamam. bu çocuktan yetenek fışkırıyor." dedi.
dediği şeye çaktırmadan gülüp konuştum.
" aynen, doruk çok lezzetli çorba yapar."

SÜSEN DEN
hava hafif yağmurluydu, kara bulutlar tepedeydi, karanlık az da olsa çökmüştü.
ben de benim içimi yansıtan bu hava da kulaklığımı takmış usul adımlar atarak eve ilerliyordum.
bedenim evime giden yoldaydı, ama ruhum...
ruhum hala onun yanındaydı.
ben ona böyle bişey yaptığım için deli gibi pişman olmuşken, ömrümden ömür gitmişken, o neden bana o şekilde davranmıştı.
onu bu kadar takmamın nedeni sadece bazı şeyleri anlamaya çalışmaktı.
benim kalbimde yada aklımda ona yer yoktu.
bir anda hayatıma pat diye girmişti, kısa sürede beni çok iyi tanımıştı, herşeyime kadar ezberlemişti, yakında aileme bile girecek ti, babam, onunla evlenmem için resmen kendini ordan oraya atacaktı.
annem bir kaç gün önce bana Ömerle ilgili şunu demişti.
" belkide bu çocuk senin kaderindir."
yasmin de demişti ki;
"bu çocuk senin hayatına bir anda girdi, hiç ummadığın anda oldu.
sen de hiç ummadığın bir anda bu çocuğa aşık olucaksın, hatta belki de olmuşsun dur, ama farkında değilsindir."
evet yasmin bana bunu demişti,
o, bugüne kadar dediği herşeyde, yada hissettiği her şeyde haksız çıkmamıştı.
yasmin benim kardeşim di  onu çok iyi tanıyor dum, o emin olmadığı bir şey için bu kadar net konuşmaz dı.
içimden ilk defa haksız çıkmasını, bu Sefer yanılmasını diledim.
aksi taktirde diğer seçeneği asla kabul edemezdim, böyle bişeyin olma ihtimali beni delicesine korkutuyor du.
hayatımda ilk defa bir şeyden çok korkuyordum.
ona aşık olmaktan korkuyordum...

TEHLİKELİ AŞK (SÜSÖM)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin