Azer'in annesinin mezarına gelmiştik. Beni annesiyle tanıştıracaktı. Hayır, beni annesinin toprağıyla ve ruhuyla tanıştıracaktı. Çünkü bir insanın bedeniyle değil, ruhuyla tanışmaya ihtiyaç duyarsınız. Ben annesinin ruhuyla tanışacaktım.
Azer benden ayrılıp önden ilerledi. Annesinin mezarının Türkiye'de olması beni şaşırtmıştı çünkü eskiden Azerbaycan'da yaşadıklarını biliyordum. Cesedini buraya mı getirmişlerdi?
"Ana," dediğinde Azerbaycanca konuştuğunu anladım. Anne, diyordu.
"Anne." dedi ardından sanki az önce yanlış bir şey demiş gibi. Mezarının yanına oturduğunda aslında toprağa oturmuştu ama bu Azer'in umrunda değil gibiydi. Azer'in annesi toprağın altında yıllardır yatıyordu, Azer toprağın üzerinde oturmayı mı dert edecekti?
"Neçə aydır artıq bura gəlmirəm. Sənin üçün darıxmışam, amma üzr istəyirəm, hələ də səni görəndə Azərbaycan dilində danışıram." Kaç aydır artık buraya gelmiyorum. Seni özledim ama özür dilerim, hâlâ seni gördüğümde Azerbaycanca konuşuyorum.
"Gəlinini gətirmişəm. Mənə həmişə nəsihət verirdin, ana, indi görürsən gəlinin necə xoşbəxtdir? Sən bir gəlin olaraq xoşbəxt olmadın amma mənim gəlinim xoşbəxtdi, ana." dediğinde hâlâ ne dediğini anlamıyordum. Bazı cümlelerin anlamını biliyordum ama bu cümleyi anlamama yeterli değildi. Gelinini getirdim. Bana hep nasihat verirdin, anne, şimdi görüyor musun gelinin nasıl mutlu? Sen bir gelin olarak mutlu olamadın ama benim gelinim mutlu, anne.
Annesiyle konuşuyordu ama annesi onu duyuyor muydu, bunu bile bilmiyordu. Yine de konuşuyordu. Sanki gerçekten annesi karşımızda gibi, sanki nefes alıyor gibi...
Annesinin nefes almadığı her saniye Azer'in boğazı sıkılıyordu sanki. Önceden farketmemiştim ama şimdi farkediyorum ki, Azer annesine bağlı bir adam değildi. Azer annesiyle yaşayan bir adamdı. Onun sevgisiyle, ona verdiği sözlerle, ona olan bağlılığı ile yaşıyordu. Azer annesi ile yaşıyordu.
"Özledim seni, anne. Çok fazla özledim. O kadar özledim ki, gerçekten. Ben artık ağlayamıyorum, anne. Ağlamak bile zor geliyor bana. Sevdiklerimi toprağa verdim. Anne, ben seni çok özledim." diyerek ağlamaya başladı. Ağlayamadığını söylüyordu ama annesini özlediğini söylerken küçük bir çocuk gibi hıçkırarak ağlıyordu. Bu görüntüsü kalbimi üşüttü. Yanına adımladım. Onun gibi toprağın üzerine oturdum. Annesinin mezarının üzerinde çiçekler vardı. Kurumuşlardı. Uzun süre buraya bakılmamış gibiydi.
Azer'e dönerek kollarımı onun omzuna doladım. Dizlerini kendine çekti. Ağlamaya devam ediyordu. Onun ağladığını görmek beni de ağlattı.
"Ben yıllardır senin yanına gelemedim. Sözümü tutamam diye çok korktum. Anne ben çok korktum. Yanlız kaldığım o geceler, babamın beni öldürmeye çalıştığı o geceler çok korktum. Senin gittiğin o geceye benzeyen gecelerde yanlız uyumak zorunda kaldığımda çok korktum. Beyza gittiğinde çok korktum, anne." Daha fazla ağlamaya başladı ama ağlarken o kadar zor konuşuyordu ki, nefessiz kalacaktı. Yine de konuşmaya devam etti. Ona sus demedim, konuşma demedim, konuşsun istedim. İçini döksün, yıllardır biriktirdiği bu acıları annesine anlatsın istedim.
"Kurtaramadım, anne. O denizden kurtuldum ama kardeşimi kurtaramadim. Başka birisi kurtardım ama kardeşimi kurtaramadım, anne. Özür dilerim. Zaten unutmuş olduğun kızını kurtaramadım." dediğinde gözlerimden yaşlar sessizce akıyordu. Hıçkırarak ağlayamıyordum. Sessizce ağlamaya alışmıştım ama Azer öyle hıçkırarak ağlıyordu ki, sesi tüm mezarlıkta duyuluyordu.
Abimi kurtarmıştı Azer. Benim abimi kurtarmıştı ama kendi kız kardeşini kurtaramamıştı. Abimin az kalsın boğulacağı denizde Beyza boğulmuş ve ölmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahperi
SpiritualAnnesinin doğma vatanına yaşamak için gelen Azer Memmedov, veteriner olan Ahsen Özçivit ile tanışır. ~~~ "Annemin vatanına geldiğimde nasibim ile karşılaşacağım aklıma gelmezdi. Bu hayatta sevdiğim tek kadın annemdi. Ama artık sevdiğim iki kadın va...