Medya; bölümden sahne
16
Ne Olursun Bul Beni!
-Gün 1
Ensemdeki ağrı ve yerimde rahat edemediğim için gözlerimi açtım. Bembeyaz bir odadaydım. Bir kişilik yatak. Bir çalışma masası, gardırop ve iki tane de kapı vardı. Bir sandalyede öylece oturuyordum. Hiç bir yerim bağlı değildi. Neredeydim ben? Ölmüş müydün? Pencere bile olmayan, bu oda gibi olan yerde ne işim vardı? Kayra neredeydi? Ne olmuştu ki gerçi bana?
O anlar tek tek zihnime geri düştü. Ensemdeki ağrı daha çok arttı. Elimi enseme attığımda oranın şişmiş olduğunu gördüm. Ayağa kalktım. O sıra duvarlardaki kameraları gördüm. Odadaki kapıya gittim. Kapı açıldığında -açılmasını beklemiyordum- odaya giriş yaptım. Banyo gibi bir yerdi. Yine her şey bembeyazdı. Klozet ve klozetin hemen yanında küvet. Küvetin karşısında lavabo.
Lavabonun önünende durdum. Aynadaki yansımam ile göz göze geldim. Göz altlarım morarmıştı. Kaşımın üstünde kurumuş kan vardı. Alnımın sağ tarafı ise şişmişti. Elimi şişmiş yere götürüp bastırdım. Bastırmam ile acının gelmesi bir oldu. Gözümü kapayıp dişlerimin arasından inledim. Gözlerimi geri açtığımda üstümdeki kıyafetler dikkatimi çekti. Ben en son simsiyahtım şimdi ise saçlarım ve gözlerim hariç bembeyazdım. Üstümde uzun kollu beyaz bir badi altımda ise beyaz bir eşofman vardı.
Kaşlarımı çattım. Umarım üstümdeki kıyafeti bir kadın değiştirmiştir. Gerçi kim kaçırmaya tenezzül etti ki beni. Kayra onların anasını ağlatırdı. Gözlerimi kırpıştırdım. Suyu açıp ellerimi yıkadım sonra ise yaralarıma dikkat ederek yüzümü yıkadım. Yüzümü yıkamak beni ferahlaştırmıştı. Odaya geri döndüm. Gardrobu açıp içini baktım. Üzerimdekilerin aynısı vardı. İç çamaşırlar bile beyazdı.
Kaşlarımı çatıp her şey gibi beyaz olan çalışma masasına gittim. Çekmeceleri açıp içlerini karıştırdım. Bir kalem vardı sadece. Diğerinde ise bir kitap. Farklı bir dildeydi. Masanın yanından çekilip yatağa doğru gittim. Yataktan beyaz yorganı kaldırdığımda beyaz çarşaf ve beyaz yastık bana göz kırptı. Bu beyazlığa göz devirdim ve yatağın içine oturdum.
Kaç dakika geçti bilmiyorum. Benim için asırlar geçen dakikalardan sonra kapı açıldı. Elinde yemek tepsisi olan bir kişi girdi içeriye. Kadın mı erkek mi olduğunu anlamadım. Kaşlarımı çatıp gelen kişiyi inceledim. Kimdi bu? Benim gibi beyazdı, tek farkı onun üstünde doktorların kullandığı önlük vardı. Saçları bir bone tarzı şey ile kapatılmıştı. Gelen kişiyi incelemeyi bıraktım.
"Neden buradayım?" dedim ona doğru yaklaşırken. Elindeki tepsiyi çalışma masasının üzerine koydu. Tepsiyi incelediğimde yemek ve hap gördüm "Haplar da neyin nesi? Hayatta içmem ben onları! Ölmeye niyetli değilim!" dedim sinirle ve gelen kişiyi kolundan itekledim. O sıra kameralardan ses yükseldi.
"O ilaçları içmezsen diğer öğüne yemek almazsın" dedi robot ses.
"Açlıktan ölürüm daha iyi" dedim ve yatağa gidip oturdum.
***
Yemek geleli kaç saat oldu bilmiyorum ama açlıktan midem kazınmaya başlamıştı. Getirdikleri yemeği yemiştim. Ve dedikleri gibi sonra başka yemek getirmemişlerdi. Artık düşünmekten beynim bulanmaya başlamıştı. Buradan çıkınca bi daha beyaz renk görmek istemiyordum. Beyaz renk artık midemi bulandırıyordu. Yatağa yüz üstü uzandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Orman
Genç KurguBir gün üç arkadaş; Ada, Aden, Polen bir ormana kamp yapmaya giderler. Gece olduğunda çadırlarına geçerler herkes mışıl mışıl uyurken Ada bir hışırtı duyar. Kızlara der ama kızların umrunda olmaz. Ada ise tekrardan uykuya dalar. Sabah uyandıklarınd...