1. Bölüm

353 17 1
                                    


Bir insanın yara alması ne kadar kolay değil mi ? Darbeler alırsın ve parçalara ayrılır vücudun. Böyle söylemesi kolay tabii ki .Oysa o yarayı iyileştirmek, epey bir zordur . Ben bunu 7 yaşındayken tecrübe ettim. Annem , babam dediğim insanların amcam ve yengem olduğunu öğrenerek, bebekleri güvende hissettiren o anne kokusunu hiç soluyamayarak , babaya sarılıp burna dolan o askerlerin her zaman kullanmak zorunda olduğu traş losyonu kokusunun nasıl bir şey olduğunu öğrenemeden tecrübe ettim .

İyileşmenin kolay yolu yok mudur ? Bir anda minik bir hapı yutup iyileşemez miyiz ?
Keşke öyle olsa minik bir hap verseler bize , ve onu yutunca her şey gözümüzü açıp kapayıncaya kadar geçen sürede geçip gitse .

Yara aldığımız noktada hep iz mi kalır ? Yoksa geçer mi o izler ?

Vücudumuza aldığımız izler elbette geçer. En kötü iz bile şuanın teknolojisiyle geçip gidiyor .

Ama kalbine aldığın darbeler ve izler geçmek bilmiyor . Bunu en iyi ben ve benim acımı tadanlar bilir . O acı sana ben buradayım deyip seni yoklar . Elbette mutlu anların olur , neşeli olursun ama o mutlu anında en sevdiğin iki insanın olmasını istersin .

Bende işte bugün annemle babamın yanımda olmasını isterdim .Şuanda Şırnak Güçlükonak 'a atanmış ve askeri lojmanın kapısındayım . Şehit kızı olduğumdan ötürü bu lojmanlarda kalabiliyorum . Hemde karargaha yakın olduğu için işime geliyor.

Binanın kapısını açtım ve iki kat merdiven çıkıp sağdaki kapıya anahtarımı taktım ve kendi kendime yeni evine hoşgeldin dedim . Eşyalarım ben gelmeden yerleştirilmişti .Valizimi bulduğum boş bir köşeye attım ve terden sırılsıklam olduğum için hemen duşa girdim. Duştan çıktım ve valizden ilk bulduğum şort ve tişörtü üstüme geçirip yemek yapmak için mutfağa geçtim . Övünmek gibi olmasın ama hamaratımdır .

Derken içi bomboş olan buzdolabım bana göz kırpıyordu . Maalesef bir masalda değildik ve buzdolabım kendi kendini dolduramayacağı için benim evden çıkmam gerekecekti. Minik bir çanta ve cüzdanımı alıp evden çıktım ve o sırada karşı daireye giren uzun boylu , kumral ve kendinden emin bir duruşu olan bir adam ile karşılaştım. Adam başıyla selam verip :
" Merhaba." dedi . Sesi düşündüğümden daha kalındı.
" Merhabalar ."
" Ben Kıdemli Üsteğmen Pusat KARACA ."
" Memnun oldum bend-" derken açık olan kapıdan bir adam daha çıktı. Sarışın, uzun boylu ve kalıplı bir adamdı. Askeriye bunlara dopingli yiyecekler veriyor galiba .

Beni gördü ve gülümseyerek elini uzatıp :

" Ben Üsteğmen Anıl AKSOY . Böyle bir güzelliği daha önce görmemiştim yeni taşındınız sanırım."

Anıl hızlı bir arkadaşımızdı sanırım , maalesef Anıl sarışınlar ilgimi çekmiyor be koçum!

Tabi kafamdaki tilkileri susturdum ve nezaketen havada olan elini sıkıp:
" Sare AKBULUT . Karargahın revirine yeni atanan doktorum ."
Pusat bey arkadaşının ensesine sağlam bir şamar çakıp :
" Bu arkadaş doğuştan anestezili dediklerini pek dikkate almayın ." dedi .

Evden gür ve tok bir ses
" LAN ! Oğlum nerde kaldınız. Gönderdiğimiz geri gelmiyor anasını satim " diye bağırarak kapıya çıktı.
Yalnız adamın hay maşallahı vardı.

Zorla yutkundum . O geniş omuzlar ,kalıplı devasa vücut ,simsiyah kısa saçları, siyah iri gözleri ve gözlerini çerçeveleyen kirpikler .
Lan adamın kirpikleri bile yakışıklı. Yalnız boy pos denilen şey bu adamın ta kendisi .
Net 1.90 üstü hacı.

Gözlerimi kırpıyordum . Üzerinde beyaz bir tişört ve siyah bir eşofman altı vardı ve her şeyi görüyordum .

Eee şimdi şöyleki o sixpacklere sixpack demek hadsizlik olurdu . Gözlerim daha aşağı kaydı ve gördüğüm şey üzerine küçük dilimi yutabilirdim . Millette 6'lı olan baklavalar bu adamda 8'liydi . Acaba bir fotoğrafını istesem verir miydi ? Şöyle revirin duvarına assam , bu eseri izlesem fena olmazdı . Hay maşşalla-

HANÇERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin