~SEÇİM~

33 3 0
                                    

İnci küpeler siyahı renklendirir miydi?

Omuz silkip saçlarımı topladım. Bu sıralar her topladığımda boynum mümkünmüş gibi daha da ağrıyordu. Gün içinde yoracağını düşünüp geri çözdüm. Kabanımı ve çantamı da aldıktan sonra çıkmak için hazırdım.
Saat sabah 07.00 idi. Annem uyanmadan evden çıkmak için alarm kurmuştum. Bir planım yoktu. Keşke Merve'de burada olsaydı diye geçirdim içimden. Birkaç günlüğüne arkadaşlarının kaldığı kız yurduna gitmişti. Biraz üniversite muhabbeti falan...

Beni davet etse de yeni insanlara olan tutumum yüzünden reddettim. Bu endişem geçmek üzereydi ki Melis yarama tuz basmak için hamle yapmıştı. Depreşen duygularım ile kütüphaneye doğru yürümeye başladım. Dün olanlarla ilgili ne diyeceğimi bilmiyordum.
Muhtemelen olaya benden daha fazla hakimlerdi. Hatırlayamadıklarımı sormakta istemiyordum. Belki de beni artık istemezlerdi. Kendimi buna hazırlamalıydım.
Adımlarım kapıda son bulurken içerden dün gün boyu bana mesaj atan Esra abla çıktı.

- Güzellik daha iyi misin?

Gülümseyerek sorusunu cevapladım.

- Nasıl gözüküyorum sen söyle?

Bana şöyle bir bakıp elimi tuttu.

- Bir şey gizler gibi...

Hiçbir şey söylemeden bakışlarımı aşağıya indirdim. Demek ki yeterince gizleyemiyordum.

- Bugün izinlisin. Hadi git dinlen ya da hava al, nasıl istersen.

Ben hala yerimde sessizce dururken koluma gelip beni döndürdü.

- Bak kış ayında güneşe denk gelmişsin. Yüzüne değmesi için kafanı kaldır ve adımla.

- Peki, o zaman yarın aynı saatte gelirim.

Teşekkür edip yanından ayrılırken yine aynı yolu yürümeye başlamıştım.
Bir şeyler değişmeli demek yerine değiştirmeyi denemeliydim. Şimdi değilse ne zaman?
Konum olarak daha önce duyduğum ören sahili haritalarda işaretledim. İstikametim hazırdı.

Gitmek için minibüse binmem gerekiyordu. Durağa doğru yürürken elim sürekli geri tuşuna gidiyordu. Ekranı kapatıp eve dönme fikrini kafamdan uzaklaştırırken durağa yaklaşmıştım.
Tesadüf budur ya minibüs geliyordu. Beklemeyecek ve vazgeçmeyecektim.
Minibüse binip parayı uzatırken sesim daha gür çıkmıştı.

"ören sahile bir öğrenci"

Boş olan arka koltuklardan birine oturdum. Eskiden olsa kapıya yakın olmayı tercih eder kimseyle konuşmam gerekmeden inmek isterdim. Bir zamanlar benim için basit bir pardon demek bile güçtü. Hatırlıyorum da liseye başladığımda minibüse her bindiğimde inerken ne diyeceğimi bilemediğim için her defasında kapı açılsın diye bekler, fazladan yürürdüm.

Abartı gelebilen gerçeklere sahiptim. Şimdi ise yapmadığım ne varsa küçük büyük aşmak istiyordum.
Sahile geldiğimde indim. Güneş belirmiş olsa da hava epey soğuktu. Kumlara aldırmadan kendimi yere bırakmıştım. Denizden gelen rüzgâra karşı kabanıma daha da sarıldım.

Denizin içinde kıyıya yakın bir salıncak vardı. Aklıma gelen fikirle ayaklandım. Şuan buna ihtiyacım vardı. Etrafta olan birkaç göze aldırış etmeden kabanımı ve ayakkabılarımı çıkardım. Denize yaklaştığımda dalgalar ayaklarıma ulaşmıştı. İrkilsem de devam ettim. Belime kadar suya girdikten sonra salıncağa varmıştım. Demirine tutunarak zıplayıp oturdum.

Bacaklarım suda olduğu için hızlanamasam da sallanmaya başlamıştım. İki mavinin ortasında duruyordum. Sanki ne yerdeyim ne de gökte. Düşündüğüm gibi bakışlar beni bulmamıştı. Belki de benim ki öğrenilmiş bir acıydı.
Bunu biliyor, bundan anlıyordum. Beni tanımadan yargılayan insanlara darılıp herkese önyargı ile yaklaşıyordum. İleri geri her sallanışımda yeni bir serzenişim oluyordu. Geçmiş ve gelecek arasında kurduğum bu köprü kendime yaptığım bir haksızlıktı.

Burak yanımda olsa ona hislerimi aktarır geçici bir etki mi yoksa ben kanat çırpmaya başladım mı diye sorardım. Düşüncelerim kalbimi ısıtırken dün ki duyduklarım aklıma gelince soğuğu daha derinden hissettim. Ya da duyamadıklarım mı demeliydim?

Yine de attığım adımları yanıma kar bırakıp denizden çıktım.
Elbisemin eteklerini sıkıp ıslaklığı bir nebze azalttıktan sonra kabanımı giydim. Ayaklarımı da kumdan arındırıp ayakkabılarımı giydikten sonra yola koyuldum. Hasta olmamak için hızlıca eve gitmem lazımdı. Çağırdığım taksiyi beklerken gözüm sürekli telefona kayıyordu.
Ekranda beliren bir mesaj var mı diye bakıyordum. Gelmeyen bildirim sesi beni hayal kırıklığına uğratıyordu.

Burak'tan

Esila'nın İstanbul'dan döndüğü gün beni bulduğu o noktadaydım. Yine bitap düşmüş bir vaziyette öylece duruyordum. Düşünceler zihnimi, zihnim bedenimi esir almıştı. Bu esaretten kurtulmak için karar vermem gerekiyordu. Ya aklımı ya kalbimi seçmek gibi bir şey de değildi. Annemle yaptığım konuşmada seçeneklerin ikisi de duygusaldı. Sevgi ablanın sözleri ise daha önce düşünmediğim noktaları gözler önüne sermişti. Üstelik bunun sonucu iki taraf için de bir seçenek olmazdı.
Beni bu karmaşada bir nebze de olsa rahatlatacağı için Merve'yi aradım. Hem dönüş günü de gelmişti. İkinci çalışta aramayı cevapladı.

- Merve'm yola çıktın mı abicim.

Ses gelmeyince bir daha ekrana baktım.

- Alo sesimi alabiliyor musun?

- Yola çıktı abisi ama düşündüğün gibi yanına değil evine geliyor.

Ben bir şey söyleyemeden kapanan telefonla ayaklandım.
Tekrara tekrar arasam da açmıyordu. İstediğini söyledikten sonra duyacaklarını onun için önem taşımazdı. Söylediğine göre biz onun canıydık fakat tereddüt etmeden canını yakıyordu. Yıllarca bu çelişkide büyümüş sevgi dilimiz başkasının yerine düşünmek olmuştu. Özellikle ben birini sevdiğimi onun adına karar vererek aktarıyordum. Bu haksızlığı şimdide kardeşime yapıyordu hem de benim yüzümden.

Apar topar hazırlanıp evden çıktım. Bir telefon bir cüzdanla hazırdım. Kapıdan çıkar çıkmaz Esila'nın penceresi gözüme ilişti. Haber vermeli miydim bilmiyordum. Neyse ki dönecektim. İlerleyecekken kafamı çevirmemle onun hareleri ile karşılaştım. Yine oldukça yorgun duruyordu. Yanına yaklaşıp kolunu tuttum.

- Lütfen biraz dik dur. Bak ben de çok yoruldum. Ben dönene kadar da iyi olmaya çalış.

Sözlerimle bakışları donuklaştı.

- Kendim için mi yoksa senin için mi?

- Sadece iyi olmanı istiyorum da, sen ne demek istiyorsun.

Bir adım geri gidip kolunu çekti.

- Diyorum ki bu temennin sana mı nefes olacak yoksa bana mı?

- Esila, anlayamıyorum ve inan şuan hiç sırası değil. Aklım bir de sen de kalmasın.

Yanağından öpüp geri çekilecekken rüzgâr ıslak saçlarını suratıma itti. Elimi saçlarına dokundurduğumda benden daha da uzaklaştı.

- Saçların neden ıslak?

Soruma karşılık tereddüt etmeden cevapladı.

- Duyduklarım yüzümü ıslatmadan müdahale etmek istedim.

Ben dediklerine karşılık susunca bana doğru bir adım attı ve yanımdan geçip gitmeden omuz hizamda durdu.

- Susmak kabullenmektir demiştin. Bu senin için de geçerli mi?

...

Genç kızın fısıldarcasına söylediği sözler kalbinin feryadıydı.

GEÇMİŞİN İZLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin