Dünden beri ağzıma bir lokma dahi girmemişti. Aynaya baktıktan sonra ağlama krizine girmiştim. Sesleri duyan annem odama gelip beni teselli etse de ben her zaman ki gibi kendi mahkemem de tek başımaydım.
Omurgamın eskiye nazaran epey düzeldiğini biliyordum. En azından incelediğim onca rapordan sonra buna ikna olmuştum ama ne yazık ki gözlerim bir türlü bu durumu kabullenemiyordu. Duyduğum sözlere inanmak bir yana herkese her söylenene kulak tıkıyordum. Bile isteye yaptığım bu yanlıştan bir an önce dönmem gerekti.
Kalbim acıyordu
İçim sızım sızım sızlıyordu
Ne gece
Ne gündüz
Ne yağmur
Ne de kar
Benim hüznümü saklamıyordu
Yanıyordum
Ve en kötüsü yakıyordum.
...
Kendime biraz mola verdikten sonra makasımı elime aldım. Bu kez adresi saklandığım materyaller olacaktı. İşe dolabımdan başlamak daha akıl kârı geldi. Tek tek sweatshirtlerimi yere yığdıktan sonra kapüşonlarını kesmeye başladım.Evet, onun yerine çöpe de atabilirdim ancak bu benim ilk kazancımdı ve layığıyla olması gerekiyordu. Öyle hızlı kesiyordum ki parmaklarım zarar görmüştü. İşim bittiğin de etrafta kumaş parçaları ve kan lekeleri vardı. Buradan bakılınca pek sağlıklı bir görüntü değildi ama ben bu sonuca da razı olacak kadar kırgındım hayata.
Girdiğim havadan bir an önce çıkmazsam annem de beni kesecekti. Bazen annemle aynı ev de yaşadığımızı unutuyordum fakat hatırlamam çok zamanımı almıyordu. Nihayet odamın işi bitmişti. Çöpleri atmaya giderken uzun zaman önce dolabımın en ücra köşesine ittiğim bahar desenli, dizlerim de biten elbisemi giymiştim.
Bu elbiseyi annem bana almıştı.
Giymem için ne kadar ısrar etse de giymeyi reddetmiştim. Benim için fazla cıvıl cıvıldı. Artık dışarı çıkma vakti gelmişti. Dışarı çıkmaktan kastım 100 metre ileri gidip gelmekten ibaretti. Bilmediğim bir şehirde, alışık olmadığım bir halde yapabileceğimin en iyisi ağırdan almaktı.Olabildiğince yavaş hareketlerle sandaletlerimi giydim. Benim gibi boy takıntısı olan bir kız için bu kadarı şimdilik fazlaydı. Sandalet yerine elbisenin çiçeklerinin rengiyle uyumlu olan turuncu kalın taban ayakkabılarımı giydim. Artık hazırdım. İçimden sürekli olarak yapabilirsin temalı sözcükler fısıldayarak sokağın sonunda ki çöp konteynırına doğru ilerlemeye başladım.
Burası küçük bir ilçe olduğu için her apartmanın kendine ait konteynırı yoktu. Sonunda çöpü atabilmiştim. Demin geldiğim yol bir an da gözüm de büyümüştü. Hayır, anksiyetem şuan burada beni bulmamalıydı. Kendimi teskin ederek evime doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Panik olma duygusu ruhuma doğru yaklaşıyordu sanki hissediyordum. Yere doğru bakarak ilerlerken ismimi duymamla afalladım.
- Esila...
Kafamı çevirip sesin geldiği yöne bakmama kalmadan fren sesi adeta dar sokakta yankılandı. Şok olmuş bir şekilde öylece duruyordum. Çenem titremeye başlamıştı. Dün karşılaştığım kızın abisi bana doğru koştu. Ne olduğunu anlamaya çalışır gibi gözlerimin içine bakıyordu. Anlayamazdı, biz bile bu kadar zor kavramışken durumu anlayamazdı.
O an bir şey hatırlamış gibi seri bir hareketle beni kenara çekti. Doğru yolun ortasındaydık. Elini çeneme doğru getirmesiyle mümkünmüş gibi daha çok titremeye başladım. Anksiyeteme arabanın fren sesinin çıkardığı ses yüzünden epilepsi atağımın da eklenmesini istemiyordum.
Aralık olan dudaklarımdan kesik bir şekilde "korkuyorum" kelimesi çıktı. Anlamış gibi bana bakarak tuttuğu kolumu daha sıkı kavradı. Belli belirsiz duyduğum son şey "kaygı bozukluğu" demesiydi.
Gözlerimi açtığım da İlk gün girdiğim bahçedeydim. Yanımda bana yardım eden genç ve kardeşi vardı. Atakla beraber baygınlık geçirmiş olabilirdim. Net olmayan anları hatırlamak için kendimi zorlamayı bırakmıştım. Kız gözlerimi açtığımı görünce yanıma oturdu.
- Daha iyi misin?
Kafa salladıktan sonra yerimde doğruldum. Merve bana su getirmek için içeri girince abisine döndüm.
- Bana neden yardım ettin?
Yüzümün her santimin de gezen gözleri sonunda odağını buldu. Birkaç saniye süren bakışmamızın ardından,
- Geldiğin yer de nasıl insanlar ikamet ediyordu bilmiyorum ancak kim olsa aynı şeyi yapardım ve yine kim olsa aynı şeyi yapardı.
Cümleleri ve ses tonu o kadar sertti ki bana söz hakkı düşmüyormuş gibi hissettirmemişti. Belki de verecek bir cevabım yoktu kim bilir?
"Teşekkür ederim ben artık gideyim" dedikten sonra ayaklandım.
- Dinlen, acelesi yok gidersin.
Merve gelirken o da ayaklanmıştı. Neden olduğunu bilmesem de adını duymak istemiştim. Bir hışımla sormak zorundaymış gibi sesim biraz yüksek çıkmıştı.
- Adın yani adını öğrenebilir miyim?
İstemsizce ağzımdan düşen kelimelere ben de inanamadım. Sahiden şuan tek eksik nokta bu muydu? Daha rahatsızlığımın tanısını nereden bildiğini bile sormamıştım.
Neden diye sormasını veya adını söylemesini bekledim. O ise hiçbir şey söylemeden bana doğru adım atmaya başladı. Her adımında ben de geriye doğru adım atıyordum.
En sonunda durup,- Cesaretin yoksa bilinmeyen sularda kulaç atmamalısın.
Gitmişti ve olan yine bana olmuştu. Konuşması bitince bana bahş ettiği alay dolu da olsa gülümsemeyle adeta yerime çivilenmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN İZLERİ
Roman pour AdolescentsKronik rahatsızlıkları ile mücadele eden çekingen bir kız... Korktuğu yenilikler ve korkusuyla ortaya çıkan yenilgiler. Karşısına çıkan kişilere güveni onu yanıltsa da denemeye devam edecek. Peki nereye kadar? Bittim dediği yer de başlayan bir hik...