-Selamlar güzel insanlar-
Okul yolu üzerinde yürürken dün geceyi düşünmeden edemiyordum. Olağan dışı bir haldi onların ki. Genelde sol kesim düşman diye tabir etmese de onların bize karşı bariz bir düşmanlığı vardı. Yürüdüğümüz yola tükürdüklerini bile hatırlardım. Öyle merhamet yoksunu insanlar değillerdi demek ki. Ya da bir menfaatleri mi vardı anlayamamıştım?
"Dünü düşünüyorsun değil mi?" Yiğit solumda yürürken sorduğu cümle üzerine ona bakmadan kafamı salladım.
"Evet, sende düşünüyorsun?" Dedim cümlenin sonunda ona bakarak.
Kaşları kalkık kafasını sallarken "He vallaha." Demişti hayretle.
"Dengesizlik gibi geldi bana." Dedim düz bir sesle.
Yiğit ise kıkırdayıp "Terazileri her zaman bozuktu onların." Dediğinde kafamı salladım.
"Günaydın günümü güzelleştirenler!" Sesiyle duraksayıp sese doğru döndük.
Gelen Cengiz'di. Sabah uyandığı gibi evine koşmuştu, tabiri ise ablası selâsını okumasın diyeydi. Otuzlu yaşlarında bekar bir anneydi ablası, Cengiz o ve yeğeni kalıyordu evde. Tam bir deliydi.
"Günaydın, iyisin iyi." Derken boyluca süzmüştü onu Yiğit.
Cengiz gülümserken "Bana kim ne yapabilir ya!" Demişti egolu bir tavırla.
Gülümsedim "Ayakkabının tekini giymeden gidiyordun az kalsın, korkudan." Dedim ve yürümeye başladık.
"O başka, bacı korkusu bir başka!" Demişti o da hafif tırsan bir ses tonuyla.
Okula girdiğimiz anda bize veda edip ayrılan Cengiz'e el sallayıp havanın güzelliğine kanarak güzelce bir masa bulup yerleştik hızla.
Dersimize yarım saat daha vardı, ya erken geliyorduk ya da geç. Asla bir ortasını bulamamıştık.
"Bu dönem aşırı zorlanacağım gibi ya, hele bir gazete konum var. Üç hafta uğraştıracak beni." Demiştim sıkıntıyla, bu sene gerçekten zordu. Demişlerdide inanmamıştım.
"Hep beraber hallederiz, neymiş o konun?" Demişti Yiğit bana doğru eğilirken.
Derin bir nefes alarak " İki tür gazete hazırlayacağım, biri propaganda dolu. Diğeri de doğru kabul edilmiş olacak." Dedim.
Kaşlarını çatan Yiğit "Hangi bilgiyi doğru kabul edeceğiz, yazalım ırkçılık hakkında o zaman. Sonra okuldan atılırız. Birde doğru olanı yazın diyorlar." Demişti hızla.
"Hayır öyle değil, mesela iki artı iki dörttür gibi. Bir düşünceyi işleyişi savunmayacağım. Mesela yapraklar yaz aylarında yeşil olur gibi olacak." Dediğimde anladığını belirten bir kafa işareti yapmıştı hızla.
Hemen yükseliyordu o da canım.
"Bunlar ne zamandan beri orada?" Derken kimden bahsettiğini anlamayarak etrafıma baktım, sonra baktığı yeri anladığımda arkamı döndüm ve kapının önündeki ikiliye baktım. İzel ve Bahadır'dı duran. Bahadır arada bize bakarken İzel düz bir şekilde karşıya bakıyordu.
"Dünden sonra nasıl davranılır bilemedim." Demiştim gözlerim onlardayken.
Yiğit ise omuzumu tutup kendine çevirmişti beni "Aynı şekilde, sempati besleyeceğimizi düşünmüyorsun herhalde?" Demişti soran gözlerle.
"Hayır, sempati onlarla aynı kefeye giremez." Derken gözlerim masadaydı. Nedense teşekkür etmem gerekiyormuş gibiydi. Dün onlar yanındayken etmek istememiştim ama ona etmek istiyordum. Çünkü biliyordum ki o istemişti. Sanırım o kadar denildiği gibi gaddar değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇAKIR (GxG)(Askıda)
Teen Fiction"O gözlerin, bin tane komünistin önünde diz çöktürür beni solcu." Seni korkutacak geçtiğin yollar, Arkandan gelecek hep ayak sesim. Sarıp vücudunu belirsiz kollar, Enseni yakacak ateş nefesim. Kimsesiz odanda kış geceleri, İçin ürperdiği demler beni...